Milyonlarca mazlum insan bağırıyor, çırpınıyor! 
Özellikle de gençler ve çocuklar.
Kimisi de bağırmak istiyor bağıramıyor, sesi çıkmıyor, gözlerinin içi ışıl ışıl bakarak, içten içe kan ağlayarak bağırıyor.
Kimisi de sadece davranışları ile bağırıyor.
Tutun elimizden diye!
Kime bağırıyorlar, kimi çağırıyorlar belli değil, belli olan bilinçsiz bir şekilde, çaresiz ve umutsuz bir şekilde ama  bir umut.
Bir umut, belki yürek sahibi insanlar gelir ve bizleri selama ulaştırır diye.

Alın çıkarın bizleri bu zulmün baskısı altndan.
Verin özgürlüğümüzü diye.
Verin ki, fıtratımıza dönelim.
Hem kendimizle, hem diğer insanlarla, hem de kainatla barış içersinde yaşayalım, diye haykırıyorlar.
Barışı hayata hakim kılalım diye bağırıyorlar.
Sadece haykırıyorlar, bazen sesli, bazen sessiz, çoğu zaman üzgün ve mahsun.

Haykırıyorlar!
Boşa mı haykırıyorlar? Bilemiyorlar. 
Ama haykırmayı bırakmıyorlar.
Haykırdıkça haykırıyorlar.
Ama bağırdıkları, seslerini ulaştırmak istedikleri yer mi yanlış. 
Bir türlü seslerini ulaştıramıyorlar.
Yanlış yerden, yanlış yönden mi medet umuyorlar.
Batıdan mı, doğudan mı! 
Nerden bir fayda var diye soruyorlar. Bir taraftan öbür tarafa savrulup duruyorlar.
Umduklarını da bulamıyorlar.
Bağırışları, haykırışları bir türlü fayda vermiyor.
Sesleri yeterince çıkmıyor mu, yoksa frekans ayarları çok düşük veya çok mu yüksek ki, duyması gereken duyamıyor.

Neden cevap alamıyoruz!
Bizleri gören, seslerimizi duyan bir ses yok mu?
Yaşadıklarımızı anlayan, algılayan ve bunlara bir çare olacak bir ses yok mu?
Bu böylemi gidecek, bu uçurumun kenarından aşağı  düşmemize engel olacak, elimizden tutacak bir el, bir ses yok mu? 
Bu haykırışlar içersinde hayatımız son mu bulacak?
Diye, haykırıyorlar.

Bu haykırış nereye kadar sürecek.
Seslerimiz kısılana kadar devam mı edecek ve seslerimiz kısılınca ne olacak.
Haykırışlar sonuçsuz mu kalacak.
Bizleri duyan hiç kimse olmayacak mı? diye sürekli ama sürekli sesleri ile vücut hareketleri ile serzeniş içersinde bulunuyorlar.
Tüm bunlara rağmen haykırışları devam ediyor.
Her şeye rağmen, bir umut üzerlerine rahmetin yağmasını bekliyorlar.

Bu rahmet, bu yağmur….bu haykırış içerisindeki vicdanlı insanların üzerine yağar mı ?
Bu sese kim cevap verecek.
Kim bu haykırışın elinden tutup, alıp onları selama ulaştıracak.
Kim bu özgürlüklerinin üzerine çöken, tüm pislikleri savurup uçuracak. 
Ve pırlantanın ortaya çıkmasına bu ses, bu el, bu “kim”ne zaman cevap verecek, bu nasıl gerçekleşecek diye soruyorlar.

İşte bizler, bu “kimi” ve bu soruların cevaplarını, ancak kendi benliğimize dönüp onu sahiplenir, onu anlamaya çalışırsak bulacağız.
Fıtratımızı tanırsak, vicdanımızın sesini dinleyerek onun üzerindeki dikenleri, çakılları temizler isek, bir aşk ile ona, o sesin sahibine doğru koşar isek, işte o zaman bu cevap bize ulaşacaktır.
Ve işte o zaman o “kimi” bulmuş olacağız. 
Bulmuş iken o bize seslenecektir.
Gelin, sizleri bu umutsuzluklardan kurtarayım diye.
Gelin, sizleri çok arzuladığınız özgürlüklerinize kavuştırayım diye.

Bu cevabı aldığımızda ve ona teslim olduğumuzda da tekrar avazımız çıktığı kadar bağıracağız. 
Bu sefer ki haykırışımız çaresizlikten değil, Rabbi’ne ulaşmışlığın vermiş olduğu mutluluktan ve güvenden olacak.
Evet, özgürlüğe ulaşmanın özgüveni ile bağıracağız ve iblisi taşlamaya, daha kuvvetli devam edeceğiz.
Bizler artık özgürüz diye.

Bu özgürlük fidesini toprağa dikmiş olarak, ona can suyunu bu aşk ile dökmüş iken, köklerinin sağlam bir şekilde dallanıp budaklanmasını, boy verip göğe ulaşmasını sağlayacaktır.
Tıpkı Gazze’de yaşanılan tufan gibi.
Orada ki dallanıp budaklanmış ağaçları ne kadar keserlerse kessinler sonuç değişmeyecektir, tufanı durduramayacaklardır.
Çünkü bu fideler ağaç olur iken, bu sese tam bir bağlılık ve irade teslimi ile acı, ızdırap, eziyet, kan, umut ve hayaller ile beslenmiştir.

Bu yaşanılanlar bu kökler de sarsılmaz bir yapıyı oluşturmuştur.
Sürekli kesiyorlar, bilmiyorlar ki kesilen ağacın kökünden onlarca fide tekrar can alır ve göğe ulaşmak için, özgür olmak için can atar. 
Hatta toprağın altında ki köklerin nerede, ne zaman ve ne kadar uzakta fide vereceğini asla tahmin edemezler.
Bir bakmışın bu fide kendi kucaklarından doğmuş.

Ve bu yeniden doğan fidelerin özgürlüklerine de kimse ket vuramayacaktır.
Kökleri o kadar derinlere inmiştir ki, onu isteseniz de sökemezsiniz ve tekrar doğuşu engellemeniz mümkün değildir. 
Çünkü bu fidelerin can suyu, direk Rabbimizin eli ile bu fidelerin köklerine dökülmüştür.
O su, kendisini arzulayan herkese hayat vermeye devam edecektir ve o suyun ulaşamayacağı hiç bir damar ve vicdan olamayacaktır.
Yeter ki bu suya dudaklarımız temas etsin.
Yeter ki!
Selam olsun kesilen ağaçlara ve yeniden doğan fidelere.
T.K    @kul6303839