Aylardır yazıyorum kasırganın geleceğini.
Bunun çok şiddetli olacağını ve yıkımın hiç bir şeye benzemeyeceğini.
Bir çoğumuz soruyordur, nasıl bir savaş, nasıl bir bombalama, nasıl bir katliam olacak ki, bu kasırga şu an yaşadığımız zulmü aratacak.
Evet..
Herkes haykıracak, 
Allahım!… buda nerden çıktı diye.

Çoğumuz, ilk planda bu kasırgayı şu an yaşanan şiddetin kat ve kat üstü olarak algılamakta ve bunun böyle olacağını düşünmektedir.
Bu düşüncenin gerçekliği yanında, kasırganın gelişinin zamanını, buna bağlı olarak niteliği ve niceliği asla beklediğimiz gibi olmayacak, aksine iblis ve avaneleri hedeflerini, bu gelişi kamufle ederek, belki tahmin ettiğimiz belki de hayal edemediğimiz bir yöntemle, varacağı yere varmasını sağlamaya çalışacaklardır.

Vardırabilecekler mi, bilemiyorum.
Ama inancım o ki, buna ulaşması, iblisin hedeflediği kasırgayı sonuçlandırması mümkün olmayacaktır.
Olsa da bu, insanlığın yeryüzünde ki serüveninin sonu olacaktır.
Sonuçlansa da kimin için hayır, kimin için şer olacak, bunu hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Bizler mi, belki…ama insanlık bunu mutlaka görecek ve yaşayacaktır.

Zaman zaman bu gelişin işaretlerini veriyorlar, yaptıkları denemeler ile.
Ve bunları görünce hep beraber, yok ya diyip, tepki verip, şaşırıp kalıyoruz.
Bir çoğunu da algılayamadan, farkına varmadan, sadece seyrederek geçiştiriyoruz.
İblis, bunun için yoğun bir şekilde çalışmakta, son darbeyi vurmak için her türlü yöntemi denemektedir.

Geliyorlar, gelirlerken de bilimin ve teknolojinin her boyutunu kullanarak geliyorlar.
Ama bu kullanış kahpece ve sinsice.
Hedeflerini gizleyerek sanki insanlığa hizmet ediyorlarmış izlenimi ve düşüncesi vererek geliyorlar.
Hazırlıklarını ve denemelerini hiç çekinmeden ve sürekli kılarak geliyorlar.

Bir yandan şiddetin en adi şekli ile gelirken, tüm dikkatleri burada toplamışken, dikkatlerden uzakta, arka planda yağmur bulutları ile oynayarak geliyorlar.
Oluşan seller, tarih boyunca görülmemiş şekilde hızlı ve yıkıcı bir şekilde geliyor.

Bir bakmışsınız deprem dalgaları ile geliyorlar. 
Bizim tam da algılayamadığımız bir şekilde, dokunuşlar yaparak, toplumların zaafları ve aptallıkları üzerine giderek, yıkımları ve ölümleri gerçekleşmesine vesile oluyorlar.

Bir bakmışınız labaratuarlar da yetiştirip çoğalttıkları ve havadan tarım sahalarının üzerine serptikleri genetiği ile oynanmış böcekler ile tarımın yapısına müdahale ederek, toplumsal sağlık sorunları oluşturuyorlar.

Bir bakmışınız yine labaoratuardaki üretmiş oldukları virüsler ile pandemik salgın hastalıkları oluşturup,  toplumların tüm yapısal işleyişlerine müdahale ederek hem toplumsal ilişkiler üzerinden hemde ölümcül hastalıklar üzerinden geliyorlar.
İnsanları evlerine kapatarak korku imparatorluğunu kuruyorlar.

Bir bakmışsınız ses dalgaları ile oynayarak, bunların frekansları ile insanlara hatta tüm canlılara ulaşarak,  onlar üzerinde davranış bozuklukları oluşturarak, toplu intiharlar, toplu kıyımlar oluşturuyorlar.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama aslolan hayatın ve hayatın dinamikleri olan bilimin ve teknolojinin her yerinde aktif olarak varlar.
Sürekli deniyorlar ve geliştiriyorlar.
Amaçları ise ne kadar da insancıl gözüksede, insan hayatını kolaylaştırmak ve ona hizmet etmek olarak gözükse de, hedef uzun vadede ellerinde tutacakları, kendilerine hizmet edecek ve nihayetin de  istedikleri zaman harekete geçirip kullanacakları birer silah oluşturmak.

Ve bunun en canlı örneğini, daha bir hafta önce, Lübnan da sinsice insanların ellerine vermiş oldukları, son derece masum ve insan ilişkilerinde kolaylık sağlayan bir çağrı cihazı  üzerinden, basit bir alet üzerinden gerçekleştirdiler.
Bir anda herkesin elinde iyilik adına ortaya konan bir alet, bomba gibi patladı.
Sorsanız insanlığın hayatını kolaylaştıran bir alet idi.

Evet gerçekten de öyle idi.
Ama hiç de öyle masum değil, hedef gizli olmakla beraber, kullanım süresince kendisine bilgi akışını sağlayarak hizmet ettirdiği gibi, hedefe giderken oluşturmuş oldukları bir aparat ve zamanı geldiğinde bukalemun gibi rengini değiştirecek ve kötülüğü ortaya çıkaracak bir alet idi.
Öyle de oldu ve nihai hedefine ulaşmış oldu.

Sonuç olarak iblis,
Rabbimiz tarafından insanlığa sunulmuş olan bilmin ve ilmin sınırları içersinde, iyilik adına hareket eden insanlardan daha hızlı hareket etmiştir.
Bu iki alanı kendi emelleri noktasında kullanmak için, kendi peşinden koşanları yönlendirerek, burada yoğunlaştırarak, teknolojik gelişmeleri hızla ortaya çıkartmışlardır.

Ortaya çıkan bu teknolojik gelişmeler son derece masum ve insanlık için olmazsa olmaz gelişmeler idi.
İblis ve avanesi son gaz bu alanlarda ilerler iken, iyilik adına var olduğunu iddia eden kişilikler bu teknolojik gelişmelere uzak durup, kendisini sözde şeytani olandan korumuş olarak görmüşlerdir.
Cahilce ve aptalca.
Tam tersine iblisin kucağına oturmuşlardır.
Davranış ve düşünce olarak tam da iblise teslim olmuşlardır.

Rabbimiz ilmi ve bilmi, insanlığın hizmetine sunmuştur.
Ve bundan yararlanmamızı istemiştir.
Bundan arzusu da iyilik adına insan hayatında yer alacak gelişmelerin var olmasını sağlamak idi.
İyilik adına var olan insanlar, bunu sağladılar mı? 
Bazen sağladılar, çoğu zaman sağlamadılar.
Sağladıkları zaman da bu gelişmelerin hakimi olmaktan çok ama çok uzakta kaldılar.
İblis, her zaman otorite oldu ve bu gelişmeleri yönlendiren oldu.

Bu gelişmelerin hiç biri şeytan işi değil, aksine Rabbimizin insanlığa kapılarını açmış olduğu bilgiler kümesidir.
Rabbimiz istiyor ki, bu bilgiler kümesi ile insanlık, kendisine ulaşarak kendi yanından bilgileri elde ederek, fıtratımıza ve insanlığa yakışır gelişmeleri sergileyerek, bir yandan bu gelişmeleri insanlığın hizmetine sunarken, bir yandan da kulluk vazifesini sadece ve sadece kendisine yapılmasını sağlamaktır.
Ve böylece İblisi alt etmektir.

Geç kaldık mı, hayır.
Herkes bulunduğu konumda ve sahip olduğu yetenek ile, insanlığın üzerinde gerçekleşen bu gelişim sürecinin içersine katılarak, iyilik adına harekete geçerek, kötülüğün temsilcisi olan iblisin önüne geçerek, iyiliği üstün kılacak adımlar atmalıdır.

Bu üstünlüğü sağlayamaz isek, korkarım ki ellerimize tutturdukları ve bizleri beyinsel ve fiziksel olarak kontrol altına aldıkları ve hayatımızın her anında ve her yerinde yanımızdan ayırmadığımız ve birlikte yatağa girdiğimiz cep telefonları ile.
Karşısına geçip saatlerce bizleri esir alan ve seyretmekten geri kalamadığımız televizyonlar ile.
Mutfağımızda kullandığımız buzdolabı, bulaşık makinası ve kombiler ile.
Banyomuzda kullandığımız çamaşır makinaları ile.
Yetmiyormuş gibi yollarda altımıza çekmiş olduğumuz yep yeni teknolojik elektrikli araçlar ile.

Evet hayatın her noktasında ve işleyişinde  bu üstünlüğü sağlayamaz isek.
Bu aletlerin birisi, ikisi veye tümü ile tıpkı çağrı cihazı gibi, kıyameti başımıza geçirecekler ve Rabbimizin karşısına bizleri aşağıların aşağısı olarak çıkmamızı sağlayacaklardır.
Lütfen bu senaryoyu hayal edin, lübnandakiler hayal ettiler tedbir aldılar ama üstünlüğü kaptırdıkları İçin yetişemediler.
Evet bu kasırga gerçekleşecek ama kimin için, buna karar vercek olanlar bizleriz.
Ve Rabbimizin hesabı hepsinden üstün olandır.