Yaratmayı deniyorlar.
Yeniden insan üretmeyi planlıyorlar.
Hedef, yaratıcı Tanrı vasıflarını üzerlerine almak.
Bu vasıfları üzerlerine almak için de yeni bir nesil ve dünya oluşturmaları gerekiyor.
Bunu başarabilmeleri için, ilk planda kendi Rabblık iddialarını ve kendi Rabblık sıfatlarını bu nesle, yeniden üretmek istedikleri bu insanlara kabullendirmeleri ve monte etmeleri gerekiyor.
Bu monte işini gerçekleştirmeleri için ilk adım olarak, insanların özellikle gençlerin düşüncelerinde ve yaşamlarında yer etmiş tüm kural koyucuları ortadan kaldırmaları gerekiyor.
Burayı boşaltmanın ve sonrasında kendi kural koyuculuklarını ilan etmeleri gerekiyor.
Bunu kabul ettirdikten sonra da sizin yaratıcınız biziz ve biz ne dersek o olur diyecekler.
Bunun için de her yöntemi ve sahayı kullanıyorlar.
Yöntemlerden biri ve en etkilisi olan medya ve internet gücü marifeti ile yapılıyor.
Bu hedefe götürecek en önemli aparatları bu sahada kullanıyorlar.
Onlarca aparat bu sahada cirit atıyor ve istenilen şekle gelmeleri için gençliğin, hayatına yön verecek akışı sağlayarak yer alıyorlar.
Bu aparatlardan biri de Roblox denen sanal oyun.
Çok etkili ve başarılı bir adım ve aparat.
Şu an itibarı ile genç neslin nerdeyse yüzde yirmisi bu oyunu oynuyor.
Buda yaklaşık beşyüz milyon genç ve etki alanı.
Oyun ilk bakışda çok mütevazi ve oynayanlara ufuk açan ve onların meziyetlerini geliştiren bir türden idi.
Aileler de, çocuklar da bu gözle bakmışlar ve bu oyunu sahiplenmişlerdi.
Fakat işin gerçeği ve arkasındaki niyet, bizim gördüğümüz gibi hiçde öyle değil idi.
Her şeyden önce oyun, oynayanlar açısından kişilik gelişiminde, bir oyunun oyuncuya katacakları noktasında değerli ve etkili idi.
ilk planda üretim, planlama, sabır, devamlılık, sonuca gitme, değişim gibi bir çok kişisel gelişim noktalarında fayda üreten ve oynayan çocuklara katkıda bulunan, ufuk açan önemli bir fonksiyona sahip idi.
Bu noktada kişiliğin bir boyutunun gelişimi anlamında sıkıntı yok idi.
Her şey iyi gidiyor gibi gözüküyordu, aileler ve oynayan çocuklar açısından.
Sonrasında ise sevgi, saygı, nefret, kıskançlık, hırs, paylaşım, bencillik, yalan, iftira, küfür, cinsellik, şiddet v.b karekteristik özellikler üzerinden bir takım davranışlar üreterek ve bu üretilenleri kişiliğe monte eden bir yapıya bürünmüştür bu oyun.
İşte burda sıkıntı başlamıştır.
Bu alan, Rabbimizin fıtrata yerleştirmiş olduğu ve seçim hakkı sunduğu ve bununla imtihan ettiği alan idi.
Direk nefse, arzulara ve isteklere hitap eden bir alanda top koşturmaya başladılar.
Burda gerçekleştirecekleri değişim ve kazanç onları bir adım daha hedeflerine yaklaştıracak idi.
Ve nihayi hedef olan isyan!
Kime neye isyan.
Düzlemi oluşturanlar,
oyuncu olarak katılan ve sonrasında yeni yeni oyun kuranlar olarak düzlemde yer alan aktörler ve sadece oynayanlar,
ve bunların tümü;
Gerçek hayatın içersinde yer alan, fıtrata uyan veya uymayan, hangi kültürden, dinden, gelenekten geldiği çok önemli olmayan tüm kurallara itiraz seslerini oyun içersinde ki diyaloglarda, paylaşımlarda ve davranışlarda etkileşim içersinde hep beraber ortaya koymuşlardır.
Ve bu değişimi ve arzuladıklarını da başardılar.
Bunun adına özgürlük demişlerdir.
Buna da tüm oyuncuları inandırmışlardır ve oyuncular da bu özgürlüğü sahiplenmişlerdir.
Her birimiz kendi çocuklarımız da bunu az yada çok görmekteyiz.
Bu kitle, bu özgürlüğü ifade ederken de büyüklerini küçümseyen veya bu özgürlüğe karşı çıkan akranlarını hor görmüşlerdir.
Öyle ki bunu sahiplenmeyen akranlarını dışlamışlar ve sonunda bu kitleye şiddet uygulamışlardır.
Artık önümüz de özgür bir gençlik var.
Özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen özgür bir kitle.
İsyankar bir kitle.
Tek tip düşünen, giyinen, eğlenen,hareket eden bir kitle.
Fıtratının sesine isyan eden hayır diyen bir kitle.
Bunu da övünerek anlatan, hiç çekinmeden seslendiren bir kitle.
Sorulduğun da ben deistim, agnostikim, ateistim v.b ne olduklarını kendilerinin de bilmediği sıfatları kendilerine yakıştırarak özgürlüklerini ilan etmiş bir kitle.
Sana ne diyen bir kitle.
Özgür olmayan fakat özgür olduğunu hisseden buna ateşli bir şekilde inanan bir kitle.
Bu kitle karşısında çaresiz aileler, yöneticiler.
Düşünemeyen, ne yapması gerektiğini bilmeyen ve hala kendi geçmiş çarpık gerçekleri ile durumu düzelteceğine inanan ve sağa sola saldıran, gençlik karşısında aciz kalan büyükler.
Çare olamıyorlar çünkü kendileri de boşluk içerisindeler.
Kendi fıtratlarının üzerine çöken pislik o kadar çok ki,
onlarda Rabblarını tanımıyorlar.
İblis ve avanesi, istenileni yakalamak üzereler, isyanı başardılar ve sırada teslimiyet.
Yeni nesli nerdeyse kontrol altına aldılar.
Ebeveynler ise aciz bir şekilde bu işin nereye varacağını seyrederek bekliyorlar.
İtirazları olanlar da yasaklarla bunu düzeltmeye çalışıyorlar fakat güçleri yetmiyor.
Düzeltmeye çalıştıkça ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
Bu durum karşısında gençlik daha da saldırganlaşıyor ve tepkisel davranarak iblisin kucağına doğru koşar adım gidiyor.
Çünkü kendilerine sunulan ve elle tutulur, onların fıtratlarına hitap edecek bir değer yargısı ve bu değer yargısı ile kendilerine gelen hiç kimse yok.
Ve gençlik bu durum karşısında sahanın tüm alanlarındaki ebeveynlerine “boş yapma” diyerek tepki veriyor.
Evet gerçektende boş yapılıyor, onlara el uzatamıyoruz.
Sadece eleştiri, sadece bağırtı, sadece şiddet, fıtrata hitap etmeyen sadece safsatalar.
Yada susarak sessizce seyrediyoruz.
Burdan tek çıkış yolu var.
Oda Rabbimize yönelmek, onun sözüne yönelmek.
Tamda boşalmış iken bu alan, bu alanı fıtri gerçeklerle doldurarak gençliğe el uzatmak.
Bu devrimi ilk önce kendimizde yapmalıyız.
Bunu yaparkende ne idüğü belli olmayan şaklabanlarla değil, kendisi de aciz olan ve sadece el etek öptüren ve gençliğin bu duruma gelmesine vesile olan içi boş olanlarla değil,
aynı gençlerimiz ve çocuklarımız gibi, çocuklarımızın karşısına geçerek değil, onların yanında durarak, beraber bu şaklabanlara “boş yapmayın” diyerek,
çocuklarımızla el ele tutuşarak ve beraber Rabbimizin elinden tutarak, onu vekil tayin ederek bu dehlizden çıkabiliriz.
Kurtuluş ancak Rabbimizin yanındadır.