Nereye kadar kaynayacak, bu kaynama işinin sonu nasıl gerçekleşecek, göreceğiz.

Bu kaynayan kazan, ateşin üzerinden devrilip döküldüğün de kimleri yakacak, göreceğiz.

Yada kazan kaynamaya devam edip istenildiği gibi içindekileri pişirecek mi, yeni haritalar, yeni köle toplumlar oluşacak mı, bunu da göreceğiz.

Kimin planları, yerli yerince gerçekleşecek yada hüsrana uğrayacak, onuda göreceğiz.

Kısacası bu kaynayan kazanın akıbetinin cevabını, çok kısa bir zaman içersinde hep beraber yaşayıp göreceğiz.

Görmeye de başladık.

Fokur fokur kaynıyor!

Fokurtunun sesi, ateşi yakanları, ona odun taşıyanları,

ateşi harlayanları ve bize de düşer diye etrafında dört dönenleri heyecanlandırıyor.

Sonucu hayal edip duruyorlar, kendi açılarından hedefe ulaşmak için sürekli acele ediyorlar.

Kazanda gelen kokular, iştahlarını açıyor ve kurulacak sofrayı heyecanla bekliyorlar.

Bu heyecanları nereye varacak, bu sofra kurulacak mı, onu da göreceğiz.

Bu kazanın içersinde pişenlerden, kendi paylarına düşecekleri bekleyenler ise hepsinden daha çok acele ediyor, daha da sabırsızlanıyorlar.

Daha da sabırsız olan bu kitleler, geç kalmaktan, önlerine gelen bu fırsatı kaçırmaktan korktukları için bilinçsizce sağa sola saldırıyorlar, kazanın altına daha çok odun taşıyıp, daha çok harlıyorlar.

Fakat üzerlerine mi devrilecek, onu da göreceğiz.

Kazanın sahibi ve etrafında toplanan tüm bu kitleler, bu acele edişlerinde çok haklılar.

Çünkü artık toplumlar, iblisin kurmuş olduğu hiç bir plana balıklama dalmıyor, oynanan oyunlara, çevrilen fırıldaklara, arzulandıkları gibi kanmıyorlar ve bunun sonucun da iblisin planları tutmuyor, adımları sekiyor ve hedeflerine ulaşamıyorlar.

Onun için, önlerine gelen bu fırsatı asla kaçırmak istemiyorlar.

Buna rağmen, bir türlü hedeflerine istedikleri gibi ulaşamıyorlar, bir türlü yemek pişmiyor.

Bunu bizlerden önce görüyorlar ve bizlerin de bu gerçekleri görmesini istemiyorlar.

Onun içinde acele ediyorlar, panik yapıyorlar.

Süreci hızlandırmak isteyip, tehlikeli şekilde kazanı devirme pahasına, ateşi harlamak için sürekli  müdahale ediyorlar.

Bir gerçek varki bu ateşi yakanlar, bu kazanı üzerine koyanlar ve bu ateşi harlayanlar, bunda başarılı olamayacaklar ve bu yemek pişmeyecek, pişse de tadı tuzu olmayacak.

Çok güvendikleri bu kaynayan kazanı daha çok harlamak isterken kazan devrilecek, kendilerini ve etrafında dolaşan yalakalarını da içindeki kaynar su ile yakacaklar.

Bu fotoğrafı mutlaka göreceğiz.

Ama insanın en çok zoruna giden, bu ateşi yakanların, bunu harlayanların davranışları değil, bu kazanın içersisinde pişmekte olandan olurda kendilerine pay düşecek diye bekleyenlerin davranışları, insanı hayrete düşürmektedir.

Kendileri ile beraber binlerce masum insanı, bu yemeğin pişip kendilerine sunulacağı safsatası ile kandırıp, kazanın etrafına toplamış bulunmaktadırlar.

Ateşle oynuyorlar, yanacaklar farkında değiller.

Kraldan daha çok kralcı bir şekilde davranmakta, iblise hayranlıklarını daha gür bir ses ile ifade etmekte ve sesleri daha çok çıkmaktadır.

Ateşi yakanlardan daha çok kazana sahip çıkmakta, bu uğurda canla başka mücadele etmektedirler.

Ama bu kazanın devrilmesi ile en çok yanacaklar da, bu kitleler olacaktır.

Bunu da göreceğiz ve görüyoruz.

Temelsiz düşünce yapısı ve fırsatçı davranış karakteri ile hareket eden ve  aptal cesareti ile yol alan bu kitleler, kendilerini kaynar suya değil bizzat ateşin içersine atmaktadırlar.

Özgürlüğü, barışı ve selam yurdunu, birilerinin yemeği pişirip ellerine tutuşturması ile olacağı aptallığı ile hareket etmektedirler.

Hemde bu birisi, iblisin kendisi iken.

Birde bu yemeği görmeden, bu kazanın etrafına doluşan, olurda kendi paylarına bir şey düşer diye bekleyen bu saf toplulukları, uzaktan alkışlayarak gaz veren şakşakçılar var.

Onlar ise bu fotoğrafın en tehlikeli kitlesi, çünkü bunlar iblisi uzaktan görmekte, algılamakta fakat kendilerine bir zarar gelmeyeceğini düşünerek, bu insanları bir umut bu ateşe sürmektedirler.

Eğer başarılı olurlarsa, sofraya ilk oturacak olanlarda bu şakşakçılardır.

Bilmiyorlar ki bu ateş, gelip bir gün kendilerini de yakacaktır.

Tüm bunlardan hariç, özgürlüğünü ve geleceğini bir dilim kuru ekmeğe rıza göstererek, kendi iradesi ile toprağa atmış olduğu buğday tohumlarının yeşermesini bekleyerek, kendi idealleri doğrultusun da geleceği inşa eden topluluklar, kaynayan bu kazandan uzakta durmakta, burnuna gelen nefis kokulara aldanarak etrafında dolaşmamaktadır.

Onlar biliyorlar ki, pişen bu yemeğin içersinde, kendilerine zehir olacak, iblisin elinin değmiş olduğu ve onun tarafından atılmış baharatlar vardır.

Bu baharatların vermiş olduğu kokular insanın nefsini okşarken ve aklını çelerken, vereceği tat ilk planda lezzetli iken, kana karışması ile birlikte vücudu zehirleyecek ve bünyenin yıkılmasına vesile olacaktır.

Geri dönüşün olmayacağı bir zehir, insanlığı tüm yönleri ile buhranlardan buhranlara sürükleyecektir.

Bu yıkımı yaşamamak için, irade ve vicdan sahibi insanlar, Rabbinin elinden tutarak, sabırla toprağa serpmiş olduğu tohumların yeşermesini ve ondan elde edeceği rızıkları, hem kendisinin hemde toplumu oluşturan ve bu sabrı göstererek, iblisin goygoyundan uzak duran tüm katmanlar ile adilane ve önyargısız paylaşarak yoluna  devam etmektedir, edecektir.

Ancak selam yurdu, barış ve özgürlük bu davranış biçimi ile hayatlara hakim olacaktır.

T.K.      @kul6303839