Düşmüş olduğumuz denizde, karayı görmemize rağmen, dalgaların ortasında batıp çıkarken, kurtuluş için sürekli el veriyoruz ama dalgalar bizi sürekli açığa ve aşağı çekiyor.
Güvendiğimiz ve el uzattığımız, bir umut bizi bu dalgaların ortasından tutup kurtaracağını düşündüğümüz ve inandığımız güvenli el, bizim eli bir türlü tutmuyor, tutamıyor.
Karşımızdaki el hayal gibi, tam tutacak iken elimiz sürekli boşlukta kalıyor, kayıp gidiyor.
Ve bizler boğuluyoruz.
Geçmişte yaşanılanlar ve onlardan türeyen hikayeler ile geleceği inşa etmeye çalışıyoruz.
Bıkmadan usanmadan, yüzlerce binlerce yıl öncesinden günümüze bakmak istiyoruz,
Orda yaşanılanlarla ve bu yaşanılanların bizlere bıraktığı anılar ile kin, nefret, sevgi ve tutkulu aşk ile günümüzü yargılıyoruz.
Yargılamakla yetinmeyip geleceği bu duyguların ve ihtirasların etkisi ile şekillendirmeye çalışıyoruz.
Fıtrat apaçık ve dimdik ayakta iken, Rabbimizin sözü tüm çıplaklığı ile ortada iken, bizler bunların el ele tutuşmasına fırsat vermiyoruz.
Dalgaların ortasından tutup çıkaracak gerçek olan eli tutmuyoruz.
Aksine kimden nasıl ve hangi sapkın düşüncelerden hasıl olduğu belli olmayan ve bunlara ait duygularla oluşan sözler dizisi ile fıtratın baş başa kalmasına izin veriyoruz.
Hayal olan eli tutmak için çaba sarfediyoruz.
Tutulan bu elin, hayal olup olmadığına bakmıyoruz. Sürekli boşa düşen elimizi algıladığımızda da hayal kırıklığı yaşıyoruz.
Bundan sonra da fıtratın, barış ve özgürlüğü hakettiği, sonuçta insanın mutlu olacağı selam yurdunu kurmasını bekliyoruz.
Olamaz, olmasını da beklemeyin.
Bunun böyle olmayacağını bugünlerde en canlı örneğini Suriye’de ve çevresindeki coğrafyaların tümünde, toplulukların tüm davranışlarında net bir şekilde görmekteyiz.
Geçmişte yaşanılanlar, kulaktan kulağa aktarılırken uğramış olduğu değişimler, toplumların asli hedefleri olarak önlerinde durmakta ve insanlar bu hedeflere ulaşmak için koşuşturmaktadırlar.
Kudüs, Şam ve Beyrut üçgenin de, insanlık tarihinin oluşumuna etki eden üç büyük din ve bu dinlere ait tüm mezheplerin ve bunlardan türeyen fraksiyonların temsilcileri yoğun olarak yaşamaktadırlar.
Öyle bir yaşanmışlık var ki bu bölgede, insanların beyinlerine ve inançlarına kazınmış bir şekilde toplulukların kümeler halinde yaşam alanları oluşturmalarına neden olmuştur.
Bu kümelerin birleşen ve kesişen yanları olmakla beraber, küme sahipleri çoğunlukla birbirlerinin kuyusunu kazan ve kendi küme alanlarını genişletmeye çalışan bir pozisyonda bulunuyorlar.
Bu günler de yoğun olarak bu coğrafyada yaşanan gerçeklikte bundan başkası değildir.
İşin acı tarafı ise oluşan bu kaos ortamında, her küme taraftarı, barış ve özgürlüğün gelmesini ve selam yurdunun kurulmasını, kendi hayal etmiş oldukları ele tutunmak ile mümkün olduğunu düşünmekte ve böylece de hareket etmektedirler.
Bundan da taviz vermemektedirler.
İblis ise almış olduğu konum ile, bu kümelerin etrafını çepeçerçevelemiş bir şekilde, arada bir kesişen ve birleşen noktalarına çomak sokarak kovanı karıştırmakta ve kaosu tetikleyerek oluşacak birleşmeyi bozmaktadır.
Hem de kıs kıs gülerek, oluşan yeni kaos durumunu keyif ile seyretmektedir.
Dalgalar içersinde boğuşan bu topluluklar ise iblisin bu pozisyonunu görmelerine rağmen, kalp gözlerinin kapalı olması, idraklarının başka ellere teslim etmelerinin vermiş olduğu düşüncesizlikleri ile ısrarla kovana sokulan bu çomağa itiraz etmemekte aksine bu çomağın bir ucundan da kendisi tutarak daha çok karıştırmaktadırlar.
Biz bu kaosun uzağında kalan topluluklar ise kendi gelecek kaygılarını gözardı ederek, bu kümeler arasındaki sınırları kaldırmayı ve birleşmelerini sağlamak yerine, holiganca tavırlar sergileyerek taraftarlığımızı şiddetli bir şekilde yaparak, aradaki duvarların daha da yükseltecek tavırlar içersine girmekteyiz.
Kalp gözlerinin açılmasına engel olmakta, daha da çok kapanması için yol vermekteyiz.
Sonuç olarak yüzyıllardır bitmek tükenmek bilmeyen bir kaos, terör, zulüm ile oluşan bir insanlik tarihi.
Mutlaka bu tarihten çıkarılacak dersler vardır, bu hikayelerden gelecek için alınacak öğütler vardır.
Ama sadece dersler ve öğütler alınmalı.
Bunlar kutsanmamalı, mutlak doğrular barındırdığına inanılmamalı ve bunların arkasından koşarak bunlara tutunarak bu durumdan çıkılacağını hayal etmemeliyiz.
Bu kaos ortamından, dalgaların ortasından bizleri, insanlığı çıkarıp sağ salim karaya çıkaracak ve iblisin çomağını kafasında parçalayacak yegane el, Rabbimizin eli ve onun sözüdür.
Ne zamanki buradaki topluluklar, küme sahipleri ve bu küme taraftarları olarak bizler, bunu idrak edeceğiz ve bu yöne meyledeceğiz işte o zaman özgür bireylerin, özgür toplumların oluşturduğu selam yurdu kurulmuş olacaktır.
Aksi durumu düşünmek bile istemiyorum.
T.K. @kul6303839