2025 Düzce için kurtuluş olur mu?

Şimdi neden yazıya böyle başladım, hemen açıklayayım…

Malum, lafta değil araştırmalarla ortaya kondu ki Düzce, Türkiye’nin havası en kirli memleketi. Yani solduğumuz oksijen değil zehir!

Sözde su cennetiyiz, hatta İstanbul’a su veriyoruz ancak gel gör ki yaz-kış susuzlukla mücadele ediyoruz. Artık miadı dolan su alt yapısı için -cek -cak’lı açıklamalar bitmek bilmiyor. Vatandaş milyonluk yatırım vaatlerinden, ‘Düzce’nin 50 yıllık geleceğini inşa ediyoruz.’ söylemlerinden yoruldu. Yıllardır aynı nakarat çalınıyor ancak gerçek olan şu ki günlerdir çoğu mahallede musluklardan damla akmıyor.

Bir diğer sancımız da çöp… 2014 yılına kadar bir alanda yığılan Düzce’nin çöpleri vahşi depolanıyordu. Bu tam anlamıyla çevre katliamı olmakla birlikte bir kente yakışmayan bir tablo da çiziyordu. İsmail Bayram döneminde -ki bu projenin temellerini aslında ilk başkanlık döneminde Mehmet Keleş atmıştı- Hecinler mevkiine Düzce'nin tüm ilçe ve beldelerine hizmet verecek kapasitede Katı Atık Depolama Tesisi inşa edilmesi için ilk kazma vuruldu.

Açılışı ise 2014 yılında yani ikinci döneminde Mehmet Keleş’e nasip oldu. Ancak kısa süre sonra koku ve sinek yüzünden yöre halkının ayaklanmasının da etkisiyle tesisin, ‘vahşi depolamadan’ bir farkı olmadığını savunan dönemin bakan ve milletvekili Dr. Faruk Özlü, başkan seçilip göreve geldiğinde bölgede sil baştan bir düzenlemeye gitti. Düzce Katı Atık Birliği (DİKAB) ile bir firma arasında yapılan sözleşme ışığında geri dönüşüm özellikli yeni bir tesis kurulsa da bugün Cumayeri başta olmak üzere bazı ilçe ve beldelerin vahşi depolamaya devam etmesi çöp depolama konusunda da Düzce’nin sınıfı geçemediğini gösterdi.

Diğer yandan asıl sımsıkı sarılmamız gereken tarım ve turizme hala hak ettiği değeri veremiyoruz. Düzce’nin verimli ve ekilebilir topraklarını içleri ‘cız’ bile etmeden sanayiye açanlar yüzünden hem çevresel sıkıntılar bitmiyor hem de tarımsal faaliyetler ikinci plana itiliyor. Devlet, gençlerin tarıma yönelmesi için yeni proje ve teşvikler açıklayadursun Düzce’de emeğinin karşılığını alamadığı için artık fındığa küsen üreticilerin sayısı giderek artıyor. Belediyelerin büyük bir hizmet gibi sunduğu ‘tarım akademileri’ 3-5 öğrencinin gezdirilip arada ‘Hasat başladı’ duyurularından öteye gidemiyor.

Akçakoca’da denizi, Konuralp’te tarihi, Yığılca’da bölgenin en büyük mağarası ve dört bir yanda yayla, şelale ve gölleri ile sadece yazın değil dört mevsim turizm için biçilmiş kaftan olan Düzce’de valilik-belediye-TSO güç birliğinde son yıllarda başlatılan tanıtım atağı yavaş yavaş karşılık bulsa da nadide zenginlikleri barındıran şehrimiz, Bolu kadar turistle ihya olamıyor. Her yıl boy gösterdiğimiz fuar, festival ve tanıtım günleri etkinliklerinin Düzce’ye turizm yatırımı olarak dönmesi beklense de hala Kardüz başta olmak üzere birçok doğal güzelliğimizde tesisleşme adına yaprak kıpırdamıyor.

Yani başa dönecek olursak; hava kirli, su çileli, çöp çetrefilli… Sanayiyi çok seviyoruz, tarımı öteliyoruz, turizme göz kırpıyoruz.

Bu memleket bizim ama hal böyle iken ne kadar sahip çıkıyoruz?

Umarım 2025 daha ‘yaşanabilir’ bir Düzce için uyanışa vesile olur…

Bu zamana kadar sorunları çözmek adına gerektiği kadar mücadele etmeyen etkili-yetkililerin memleketimizi özlenen günlere kavuşturmasını dileyelim… Umut hep var; biz umutlanalım, olmazsa yeniden konuşalım…