Bütün secdeleri alt üst ettiler.
Tam bir buçuk yıl geçti, Aksa tufanı ile birlikte “ölüm ve yaşam” Rabbimize aittir diyen vicdan sahibi ve yürekli bir topluluğun çıkması.
Ve sadece onun karşısında eğilip secde eden.
Evet tam bir buçuk yıl geçti, bu onurlu topluluğun, yaratanın dışında bu elit kitlelere, hem sekülerlere hem de putperest olan bu zalim güç sahibi kitlelere, bir seçim yapmadan, ikisini de reddederek, secde etmeyip ayakları sabit bir şekilde dimdik durmaları.
Bu duruş ile birlikte, tüm yeryüzünde, Rabbimiz dışında veya sözde ona edilen ritüelliği geçmeyen tüm secdeleri tarumar etmeleri.
Yaşamı ve ölümü kendi yanlarında görüp ve gösterip kendilerine secde ettirilen tüm düzenlerin dengelerini ve işleyişlerini bozmaları.
Kurulan ve İbrahimlerin atılacağı ateşlerin söndürülmesi için ortaya yüreği ile atılan binlerce vicdanlı ve onurlu insanların çıkmaları.
Ve secdenin yönünü çevirmeleri.
Çılgına dönüyorlar, her tarafa saldırıyorlar, ateşler üzerine ateşler yakıp içerisine İbrahimleri atıyorlar.
Nasıl bize secde etmezler diye.
Ama bir türlü güneşi batıdan doğuramıyorlar.
Doğuramıyacaklar.
Çünkü karşılarında vekil olarak Rabbimiz bize yeter diyen bir değil binlerce İbrahim var.
Hazır olun, Rabbimizin karşısında, onun önünde yere kapanmaya ama isteyerek ama istemeyerek ve kahrederek.
Hazır olun, mutlaka secdeye kapanacaksınız.
Sivrisineğin vızıltısı yaklaşıyor, kulağınızdan mı girecek burnunuzdan mı bilemiyorum, ama kafanızın içersine girecek, beyninizi tırmalayacak.
Onun uğultusunu yok edebilmek için kafanızı duvardan duvara vuracaksınız.
Ama nafile, bu duruşunuz, bu kahpe ve kibirli yaklaşımınız, sizlerin kafanızın kırılmasına ve yok olmanıza engel olamayacaktır.
Bu sahneden kaçış yok, madem güneşi batıdan doğuramıyorsunuz, bu aciz durumunuzla karşı karşıya kalıp gerçeklerle yüzgöz olacaksınız.
İbrahimleri ateşe atmakla kurtulamazsınız, bedenleri paramparça etmekle kurtulamazsınız.
Ölümü, bedenin yok olması olarak düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Ölüm; adaletin, hesap gününün, yeniden ve gerçek varoluşun başlangıcıdır.
Buna hep beraber şahit olacağız.
Fıtrata seslenen Rabbinin sesini dinleyerek selameti seçenler, secdeyi sizlere değil sadece Rabblerine yapanlar, işte onları, atılmış oldukları bu ateşler, onlara hiç bir şey yapamayacaktır.
Onlar, bedenlerinin ateşlere atılmasını, parçalanmasını, yok olmasını hiç bir şekilde sizinle bir pazarlık unsuru olarak görmemektedirler.
Alın bedenlerimizi diyorlar.
Sizler bununla mutlu olun, bizlere vekil olarak Rabbimiz yeter, onunla yaptığımız alışveriş bizlere yeter diyorlar.
Peki bizler, bizlerin yapmış olduğu secdeler bizlere ne katıyor, iblise nasıl bir duygu yüklüyor.
İblis bundan rahatsızlık duyuyor mu?
Secdelerimiz, bizlerin ayaklarını sabit kılabiliyor mu, vicdanlarımızı harekete geçirebiliyor mu, yüreğimizi
şahlandırabiliyor mu, onur sahibi olarak yürüyüşümüzü yaptırabiliyor mu?
Evet secdelerimiz.
Bizlere neler katıyor, salatımızı nasıl şekillendiriyor, bizleri sivrisinek gibi hedefe doğru uçurabiliyor mu?
Burun veya kulak deliğinden içeri girmemizi sağlayabiliyor mu?
Evet secdelerimiz, bizleri bulunduğumuz seküler veya putperest düzenler içersinde, küçük veya büyük, onun işleyişine çomak sokarak rahatsızlık verdirebiliyor mu?
Beyinlerini kemirebiliyor muyuz?
Yoksa secdelerimiz iblise huzur mu veriyor.
Evet, secdelerimiz?
Gelin, secdelerimizi gözden geçirelim.
Gelin, ölümün ve yaşamın kime ait olduğu gerçeğini tekrar gözden geçirelim.
Gelin, korkmadan, vicdanımızın ve yüreğimizin sesini dinleyerek, fıtratımıza doğru emin adımlarla koşalım.
Hadi gelin, soğukkanlılıkla, aklederek kendileri de birer yaratılmış olarak karşımızda duran ve hayatımızı şekillendirmek isteyen tüm söz sahiplerini elimizin tersi ile iterek düşünelim.
Gelin fıtratımıza doğru koşalım.
Ve sadece onun sözüne itibar ederek ve sadece ona secde edelim.
T.K. @kul6303839