Türkiye bu sabah (19 Mart), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı aday adayı Ekrem İmamoğlu'nun, ekibinin, Şişli ve Beylikdüzü Belediye Başkanlarının gözaltına alınması haberiyle uyandı. Güne öyle başladık, bunun siyasetçisi, gazetecisi, birçok insanlar yorum yaptı. Ama ben, şerrin içinde hayır, hayrın içinde şer olduğuna inananlardanım.
MHP lideri bir açıklama yaptı, dedi ki, "Masumiyet karinesi vardır, bir suç ispat edilene kadar" diye. Tabii, bunlar hoş görülür, hoş görülmez, bir yerlerden bir şey olur ama bu ülke kazma, kürek, balta, nacakla istiklalini ve istikbalini kazanmış bir ülkedir.
Böyle ufak tefek işler, büyük işler... Neyse, şartlar ne olursa olsun, ben bu ülkenin tarihi misyonunda aldığı güce istinaden böyle diyorum. Bu meseleler aşılır, bu sıkıntılar da aşılır, su akar, yolunu bulur. Yani tabiatta bazen seller oluyor, bazen fırtınalar oluyor, dengesizlikler oluyor. Sellerin olduğu bölgelere bakın, su havzalarının önüne yapılmış, bir gün doğa geliyor böyle dümdüz ediyor ortalığı. Onun için, kaderin sahibinin takdiriyle beraber sebep ve sonuçlara iyi bakmak lazım. Biz bu sıkıntıyı aşarız, önemli olan şu, devlet ve mekanizmaları yıpranmadan çıksın.
Çünkü devletsiz, vatansız insanları, Suriyeliler’i, Iraklılar’ı, Gazzeliler’i görüyoruz. Devletsiz, ne ahlak var, ne namus var, ne din var, ne iman var, hiçbir şey yok. Önemli olan tartışalım, konuşalım. Süleyman Demirel'e bir zaman sordular: "Efendim, gençler yürüyor." Yollar yürümekle aşınmaz." dedi, "Yürüsün" dedi. Demokrasiyle, halkın iradesiyle aşılmayacak hiçbir sebep, hiçbir sıkıntı yok. Vakti zamanı geldiğinde, benim buna diyeceğim bu kadar. Yani biz, hayrın içinde şer vardır, şerrin içinde hayır vardır diye inanan insanlarız. Biraz da yaşadığımız gibi değil de, inandığımız gibi yaşarsak meselelerin daha kolay çözüldüğünü göreceğiz.
Çok tartışılan, 2 seneden beri usulsüz, kanunsuz kullanıldığı söylenen, ben demiyorum ama diyenler var ki ben de inanıyorum, öyle olduğuna, bilboard yani açık hava reklamcılığı, şehir mobilyaları... Kim ne derse desin bir adı var ama bizim bildiğimiz lisanda bilboard ihaleleri yapıldı. İhaleyi İstanbul'dan bir firma geldi, aldı. Hani, ‘Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu’ diyor. Burada bir oyun olduğunu yazanlar var, çizenler var, doğru mudur, yanlış mıdır, bilmiyoruz ama demiş ya adam, berbere gelmiş, berber demiş, "Saçım ak mı, kara mı?" berberde ‘Önüne dökülünce göreceksin. Az bekle, şu tıraş olsun bir şekillensin.’ demiş. Efendim, iddialar var, ‘İhaleyi alan firmanın, mevzuata göre hazırlanan şartnameye uygun olmayan şartları var.’ diyenler var. Orada firma sahibi, ‘ihaleye girenlerin birbirleriyle çok sıkı fıkı ilişkileri vardı’ diyenler var. Ne var ne yok? Aceleye gerek yok. Bu arada zaman içinde bu çıkacak.
Benim en çok üzerinde durmak istediğim iki tane konu var. Bir Arapçiftliği meselesi, şu ana kadar herhangi bir açıklama yok, siyasi parti temsilcileri veya herkes kendi kafasına göre bir şey yazıyor, biz de bir şey söylüyoruz. Yeniden Refah İl Başkanı atandı, yani Yeniden Refah derken Düzce'nin en büyük muhalefet partisinin temsilcisi Davut Güloğlu denilen bir vatandaş geldi, gitti buraya. Yüzde 30 oy aldı, bunun bir sahibi yok, Yeniden Refah İl Başkanı ses çıkarmıyor. Önceden Mehmet Ali Çelik bir şeyler söylerdi, il başkanı atandıktan sonra onun da ağzı burnu kapandı.
Ama bir şeyler paylaşılıyor, rakamlar var, 200 milyon diye, 100 milyon diye. Şimdi bunun bir ilmi, bilmi bir çalışması olur. Yani bu alanlardan ne kadar malzeme alınmış? Ne kadar verilmiş? Ne kadar nizami? İşin sonunda muhtar zaten günah keçisi ilan edilmiş. Bütün yük ve şimşekler muhtarın üzerinde. Yıldırım çarpmasına karşı minarelere bir kablo verirler de topraklamaya gönderirler, muhtar o vaziyette şimdi. Toprağa gömülen o emtia gibi bütün şimşekler muhtarın üzerinde. Muhtar, bunu tek başına nasıl yapacak? Bir de BELTAŞ Genel Müdürü, bu nasıl oluyor? Bunun bir açıklanması lazım, kamuoyuna izah edilmesi lazım. Yani bunun sadece bir Ege Asfalt, bir muhtar, bir BELTAŞ Genel Müdürü Üzeyir Yiğit noktasında bakılması, bu işi boşluğa getirir. Bunun tek suçlusunun, tek müsebbibinin muhtar olması kabul görmez. Bu işten herkes kazanmış belli, ortada bir şey var ama belediye ne kazanmış? Kamunun malı, Yörük malı, Yörük malından birileri bir şey kazanmış ama Yörük ahalisi kazanmış mı? Belediye kazanmış mı? BELTAŞ kazanmış mı? Kazanmış mı? Kazanmamış mı? Belki de kazandı, bilemiyoruz. Ortada belli olan, Yeniden Refah'ın belediye meclisi, arkadaşlarımızın yazdığı, basında çıkan haberlere göre 200 milyonluk bir malzeme boşaltılmış, 200 milyon öyle hafif alınacak bir rakam değil. Bilgin olacak ki fikrin olacak. Ben tam bilmiyorum, ölçmedim, biçmedim resmi bir açıklama yapılmadı, bunun bir fizibilitesi çıkmadı. Rakamları söylemek çok kolay, söylemek kolay “bekara hanımı boşamak kolay olurmuş” hesabı ama işin özünde şu var, bunun mutlak ve mutlak bir yerden bir açıklama yapılması lazım. Doldururken kazanmışlar, boşaltırken kazanmışlar. Kim kazanmış? Kimin malından kazanmış? Güzel bir başlık atmışlar. Babanızın çiftliği mi? “Arapçiftliği değil de orası babanızın çiftliği miydi?” demişler, doğru demişler, bence bakış açısı doğru. Bunun mutlak bir karşılığı olmalı, bir izahı olmalı.
Şimdi sosyal medya üzerinde Oxijen Medya’daki arkadaşlarımız güzel bir program yapmışlar, takdir ediyorum. Nevzat Cingirt ve Aslı Öneç Atik arkadaşımız, güzel bir program yapmışlar. Böyle sosyal medyada çıkan konuları enine boyuna, değerlendiriyorlar, yorumluyorlar. Çünkü sosyal medya, toplumumuzun vazgeçilmez bir parçası oldu. Şu an bir açlık var orada, ne zaman doyar bilmiyoruz ama sosyal medya dediğimizde çok fake hesaplar var.
Şimdi biz, Haşa Allah'ı görmeden, bilmeden iman ediyoruz, zaten iman orada başlıyor, varlığın metafizik boyutu gibi. Ancak sosyal medyada bir ‘Sadettin Kantar’ var, bütün paylaşımları Faruk Özlü ile beraber yapıyor. Topluma mesajlar veriyor, nasihatlar veriyor, aba altından sopa gösteriyor. Yazıyor, çiziyor ama bunun kim olduğunu bilmiyoruz. Kimilerine göre, Faruk Bey bunu kullanıyor, iddia tabii bunlar, kimilerine göre Üzeyir Bey kullanıyor, kimilerine göre Kültür Müdürü Burçin Sarıcan var böyle bukalemun gibi bir arkadaş, o kullanıyor. Herkes bir yorum yapıyor burada. Fakat işin enteresanı şu, gülüyorum bazen. Şimdi “Saadettin Kantar” mahreç ismi kullanılarak topluma nasihat verme, kulak çekme, aba altından sopa gösterme ile ilgili bir paylaşım olduğu zaman, oraya "Sayın Başkanım" diye yazanlar var, ben buradan yola çıkarak söyledim.
Ben sevgili Nevzat Cingirt abiden, o bizim büyüğümüz ve sevgili Aslı Öneç Atik kardeşimizden de, bunu bir değerlendirmesini istiyorum. Sosyal medyadaki bu fake hesaplar var, bir Düzceli var, bilmem ne var, mutlaka ve mutlaka bu ve bunun gibi tabii iyi niyetten olabilir, stratejik olabilir, onu bilemeyiz.
Saadettin Kantar'ın logosunda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafı var. Ama bir Kantar ki, nasıl tartıyor? Nasıl ediyor? Hakikaten ince ince ipek kozasını işler gibi işliyor.
İşin sonunda bu memlekette yaşıyoruz. Memleket için kavga edelim, memleketin menfaati için birbirimize her şeyi söyleyelim. Ama burada yaşayacak olan insanlar var, yaşamayacak olan insanlar var. Bir gün, sayfalar kapanacak, müdürler, makamlar, başkanlar gelecek, gidecek ama biz gene medyada olacağız. Yük bizde, biz yine medya mensubuyuz, biz yine konuşacağız ama bir belediye başkanı veya bir il müdürü, yarın konuşmayacak. Onların hükmü bittiği zaman gidecek, biz yine devam edeceğiz. Onun için yük bizim üzerimizde daha fazla, daha sorumluluk var. Sevgili Nevzat Cingirt abiyle Aslı Hanım’a da bu konuyla ilgili ben tavsiye ediyorum tabii yapmaları, yapmamaları önemli değil ama bir değerlendirsinler, bakayım bu kantar kimi tartar?
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah’a emanet olun.