Türkiye'nin ve Düzce'nin normalleşmesi lazım. Esnaf, insanlar o kadar mutsuz ki ülkemizde şu an kutuplaşma, ekonomik sıkıntı, siyasi sıkıntılarla birlikte mutsuz.
ÜLKENİN VE DÜZCE’NİN NORMALLEŞMESİ LAZIM
Türkiye'yi normalleştirecek liderler başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi'nin lideri Sayın Özgür Özel, Sayın Devlet Bahçeli ve diğer siyasetçiler ile ülkede siyaset adına toplum adına konuşan devlet insanlarımız, Türkiye'yi normalleştirmeliler. Bu nasıl olur? Bu devletin aklıyla olur, milletin ferasetiyle olur. Ama biz buna akıl erdiremeyiz. İşte bu gece, bu gece güzel bir gece, özel bir gece. Düzce'nin de normalleşmesi lazım. Düzce'de de yerel bazda baktığımızda birimlerde, kurumlarda, basında her yerde bir sıkıntı var, bir gerilim var. Bu kadar telaşe ve dert niye? Niye dertleniyoruz? Sıkıntı ne? Enaniyet var, sıkıntı ne? Gurur var, sıkıntı ne? Kibir var, sıkıntı ne? Dünya menfaatleri var, sıkıntı ne? Dünyalık var. Peki, dünyaya ölmeye geldiğimizi hatırlarsak, bu sıkıntılar bitecek. “Ölümü hak edelim.” dediğimizde, bu sıkıntıların formülünü bulacağız. Düzce'de de normalleşme lazım.
DÜZCE’NİN ŞEHRÜL EMİNLE NORMALLEŞMESİ LAZIM
Özellikle Düzce'de de yaşadığımız coğrafyada, bunu da yapacak olan insan Şehr’ül Emin Sayın Faruk Özlü ve ekibindeki siyasiler, bürokratlar, basın… Yani Düzce'yi bu normalin dışına getiren herkes bunu yapacak.
İnsanlar haksızlığa uğrar, adaletsizliğe uğrar, hakkını yargıda arar veya adaletini kendisi sağlar. Ancak şöyle bir şey var; hak yerini bulmadığı zaman, ‘Ben buna hakkımı helal etmiyorum.’ diyor insanlar.
Ama berzah alemindeki bize dini öğretilerde anlatılan, hakkını helal edersen, amelin de güzelse, hakkın olanın binlerce katını kaderin sahibi sana verecek diye bir öğretimiz var bizim. Bu akşam helalleştiğimiz, bu akşam sıla-i rahim yaptığımız, bu akşam normalleşme adına ne yapmamız gerekiyorsa, onu yapmamız lazım. Şimdi bu söylediklerimizle beraber, hani İmam-ı Azam Ebu Hanife, Allah rahmetiyle muamele eylesin, makamını Mahmud efendi hazretlerimize komşu eylesin, inşallah bunu duyan bizlere de şefaatlerine erişmeyi Allah bize nasip etsin.
Bir çocuk bir rivayete göre bal, bir rivayete göre hurma çok yiyormuş. Çocuğun babası gelmiş demiş ki, ‘Ya İmam-ı Azam Ebu Hanife, benim çocuğum çok hurma yiyor, başka bir şey de yemiyor. Buna bir nasihat etseniz.’ İmam-ı Azam çocuğa bir bakmış, “Bana 3 gün sonra getir.” demiş. Gitmiş, 3 gün sonra gelmiş. ‘Evladım bak, hurma şöyle faydalı, böyle faydalı ama devamlı yersen zarar.’ Onu da anlatmış. ‘Tamam mı evladım?’ demiş. ‘Tamam’ demiş. İşte o da nasihati dinlemiş ve babası demiş ki, ‘Ya hocam, bunu daha önce niye söylemediniz?’ ‘Ben o gün hurma yemiştim, o hurma vücudumda dolaşırken, o sebiyye, o vatandaşa, o karşımdakine, nasıl hurma yeme derim. Onun için 3 gün sonra gel demiştim.’
BU DÜNYAYA ÖLMEYE GELDİK ÖLÜMÜ HAKEDELİM
Ben buradan, bu mübarek gecede (Kadir Gecesi), normalleşme adına ben kimi kırdıysam, kimi üzdüysem, rencide ettiysem veya sıkıntıya soktuysam, hak ettiği veya hak etmediği halde fark etmiyor. Hak ettiği veya hak etmediği halde görevimiz gereği, hissiyatımız gereği, nefsiyatımız gereği veya başka bir gerekten dolayı kimde benim hakkım kaldıysa, ben helal ediyorum. Helal ediyorum, helal ediyorum, helal ediyorum. Bir yerden başlamak lazım. Hani işin sonunda, günün sonunda şöyle bir ifade var. Büyüklerden biri, itilaflı olduğu konuda şu formülü bulmuş. Hani ölmeye geldik, dünyaya ölümü hak edelim anlayışıyla beraber devam eden süreçte karşısındakine, ‘Sana yaptığım iyiliği unuttum. Sana yaptığım kötülüğü de unuttum, senin bana yaptığın iyiliği unuttum, senin bana yaptığın kötülüğü de unuttum, temiz bir sayfa açayım.’ diyor. İşin sonunda da şöyle diyor: ‘Dünyaya ölmeye geldik, ölümü hak edelim.’ Kadir gecemiz, kandilimiz, kandilimiz derken şurada kısa bir anekdot yapalım. Kandil diye bir şey yok aslında ama bu millet, bu Türk milleti, Habibullah'ı, Resulullah'ı, Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.)’yı öyle bir sevmiş ki, bu dini, bu dinin yolundaki insanları, bu büyükleri öyle bir sevmiş ki, bu mübarek gecelerde kandiller yakarak kutlamış. Kandiller, ‘Işıl ışıl yapalım, memleketi bu geceyi böyle aydınlatalım.’ diye bir mücadele vermiş. Bu muhabbetten dolayı Kandil Gecesi, Berat Kandili, Regaip Kandili, Kadir Gecesi Kandili demiş. Kandili kutluyoruz, kandili de işte bu milletin Habibullahına ve Resulullahına olan muhabbetinden dolayı kandil diyoruz. Kandili anlayalım, Kadir Gecesi anlayalım, mübarek geceyi anlayalım. Bu memleketin inşallah ekonomik, sosyal, hukuki, insani, beşeri olarak normalleşmesi için bu gece duamız bu olsun.
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah'a emanet olun.