Yorumlu-Yorum'da bugün artık bir şeyin sonu gelsin dedik. Arapçiftliği Mahallesi’nde kamu arazisine ait bir alanda bir boşaltılma yapılmıştı. Akabinde doldurulma da yapılıyor. Biz de bunu haber yaptık. BELTAŞ'ın Genel Müdürü Sayın Üzeyir Yiğit bir açıklama yaptı. Bizim dediklerimizi aslında teyit etti. ‘Biz muhtarla anlaştık, boşalttık, doldurduk, gereğini yaptık.’ dedi. ‘Bununla ilgili haber yapanları savcılığa vereceğiz, hukuki mücadelemiz başlamıştır.’ dedi.
Şimdi ben eski hikayeleri, eskileri çok seviyorum. Eskiden yaşlılar bilir, bazen cami çevrelerindeki dükkanlarda mesler vardı. Soğuk havalarda çorapları bir daha çıkarmamak, abdest almamak için sabah namazına giden büyükler ayağına deriden yapılmış mesih giyer, üzerine teyemmüm yaparlardı.
Şimdi yeni gelin, çok yorulmuşsa kayınpederine hizmet ediyor, evlerde tabii eskiden tahtaydı, gıcırdar, mes de tahtanın üzerine gıcır gıcır ses yapar. Kadın yürürken, afaki olarak bir yellenme ihtiyacı hissetmiş de yellenmiş, sesi de baya bir çıkmış. Kayınpeder demiş ki geline, "Kızım ne oluyor?" Baba demiş, "Mes gıcırtsı, mesin sesi bu." Kız ne yapsın, yani o anda izah edemeyecek, adam da ‘mesin sesini anladık kızım da kokusunu ne yapacağız’ demiş.
Burada bir işler yapılmış, bir işler edilmiş, sonuç itibariyle de bir açıklama yapılmış. Bu memlekette kimin ne dediği, mutlaka önemli de, benim dediğim hepsinden önemli. İnsanlar kendini önemli görür ya. Adaletin, hakikatin, kamuoyunun her zaman bir vicdanları vardır, er ya da geç mutlaka rahatlatacağına vicdana göre hareket edeceğine inanıyorum. Olmadığı zaman da bu kamu gücünü, kudretini insanlar kullandığı zaman da çoluk çocuğundan, yedi bir neslinden, ceddinden, torunundan, torbasından beytül malın hakkını yiyenlerin sefil olduğunu hayatımızın çok yerinde gördük. Hani 'Devlet, yarına bırakır da yanına bırakmaz.' diye bir ifade var ya, aslında kaderin sahibi de bu konuyla ilgili, hiç kimseye dünyada ettiğinin karşılığını yaşatmadan canını almaz. Kişi ayıpladıklarıyla imtihan olurmuş.
Fakat burada şu var: Kamuoyunda şu algı var. Bu Üzeyir Yiğit Bey, ikili ilişkilerde insanlarla olan ilişkilerde, "Ben her yaptığımı Bakan Bey'e sorarım, Bakan Bey'in bilgisi vardır," diye bir algı oluşturuyor. "Benim yaptığım her şeyden Bakan Bey'in haberi var," diyor. Doğru şeylerden olabilir de, eğrilerden de var mı? Burada bir sıkıntı var? Aslında bizim sıkıntımız, derdimiz ne Üzeyir, ne Ali, ne Veli... Bizim derdimiz Düzce. Bunlar bugün var, yarın yok, bugün gelir, yarın gider. Biz toplumda medya olarak 30 yaşımızı kutluyoruz ve biz "Öncü'yü ararım" diyebilecek kadar güvenilir bir kuruluşuz. Vatandaş önce der ki, "Öncü'yü ararım" bizi ararlar, biz de dertlere derman olmaya çalışırız.
Ama hadiseye birkaç boyuttan baktığımızda, bunlar garip gurbetçi, bunlar gidecek, sayılı gün çabuk geçer, defteri çevireceğiz. Bir zamanlar burada yine BELTAŞ'ın bir genel müdürü vardı, Gökmen Ünsan mıydı, neydi bir adam vardı, kasıp kavuruyordu ortalığı. Yani bugün Üzeyir gelip gidecek, bugün bu makamlardaki belediye başkanları, mülki idareler hepsi gidecek. Biz yine buradayız, biz yine burada olacağız. Onun için biz bunun sorumluluğundayız, bilincindeyiz, derdindeyiz, kederindeyiz ve biz Düzceli'yiz, Düzce'de doğduk, Düzce'de büyüdük, Düzce'de öleceğiz. Ama ‘her şeyi, her yaptığımı Bakan bilir’ dediğin zaman, bu çok tartışma götüren bir şey.
Her neyse, billboard ihaleleri yapıldı. İslam Keles kardeşimiz, "7,5 milyon lira, işte 8 milyon lira teklif ediyorum" dedi. En son 4,5 milyon liraya ihale edildi, billboard kiralandı, İstanbul'dan bir firma girdi, BELTAŞ'la ikisi rekabet ettiler. Şimdi herkes bir şey söylüyor, işte birileri emekli ikramiyesinden bahsediyor, birisi 'Danışıklı dövüş" diyor. Biz dedik ya, hani berberle şeyin hikayesi var, önüme dökülünce görürsün diye, bakalım bu firma burada bu işi kime taşeron edecek, kimle iş tutacak, o zaman zaten her şey ortaya çıkar.
4,5 milyon gibi bir para, 7,5 milyon gibi bir teklif var. Şimdi soru şu: Bu billboardlar, BELTAŞ'a, yani belediye bünyesine geçtikten sonra senelik 7,5 milyonun, 4 milyonun, hatta bu da yarısı, yani yüzde 50'si belediyenin, billboardların yüzde 50'si yeni alan firmanın, 20-30 milyonluk da yatırım yapacak. Peki, o televizyonlarda veya internet sitelerinde yazanlar, çizenler, mesela bunu şu anda kim yönetiyor? Analiz, Üzeyir'in 'O benim abim, onun yaptığını bana babam yapmaz’ dediği bir Üzeyir Yiğit'in yol arkadaşı, olabilir herkes herkesin arkadaşı olabilir. Bu 'Analiz' denilen medya 2 seneden beri 19 milyon ödemesi lazım bu hesaplara baktığımız zaman, kaç lira ödedi? Soru bu, o günden bugüne kadar işletti ya BELTAŞ'a veya belediyeye, eri misil bedellen oldu ya, kaç lira ödedi? Soru bu ödedi mi, ödemedi mi? Yok, bagajın dolu, bunları bırak, soru bu kaç lira ödendi, kaç lira alındı? İş burada.
İnsanlar vardır, vicdanından konuşur, insanlar vardır, cüzdanından konuşur, insanlar vardır, işkembesinden konuşur. Biz mümkün mertebe Düzce'nin sesi olmaya çalışıyoruz, Düzce'nin hakikati olmaya çalışıyoruz, Düzce'nin doğrusu olmaya çalışıyoruz. Bunları yaparken de, mutlaka hatamız var, geçmişimiz sudan çıkmış ak kaşık değil. Ben burada bir anekdot daha daha paylaşayım. Bizim yetiştiğimiz çağlarda Düzce'de en çok itibar gören adam, en çok itibar gören, topluma gittiğin zaman, "Vay abi gelmiş, etmiş, eylemiş," gayrimeşru ortamda yaşayan insanlardı. Şimdiki gençler çok şanslı, önlerinde bir bakan, bir milletvekili, bir vali veya bir müdür veya bir başbakan, değişik insanlar var. Şimdiki nesil şanslı, 1980'li yıllardaki yaşadığımız Düzce'de biz hep böyle gayrimeşru hayatları olan, bugünkü toplumda farklı anılan insanları kendimizde tanıyarak büyüdük. En büyük hata o, Düzce çok şanslı, Düzce'nin önü çok açık. Düzce, turizmde yeterli hamleyi daha Düzce yapamadı. Düzce'yi kalkındıracak iki tane hedef var: Turizm ve tarım.
İstanbul, Ankara, bu çok kıymetli. Bizim Efteni Gölümüz, Abant’tan güzel, ama bunları harekete geçirecek bir şey yok. Yani işin özünde ne var biliyor musunuz? İşin özünde hani cambaza bak, cambaza deyip, cebimizdeki parayı alıyorlar, ipteki cambazı gösteriyorlar.
E sen Ekrem İmamoğlu ve Türkiye için bir şey demeyecek misin? Ona da bir şey diyelim, ben çok severim kendisini de, tanırdım, Sayın Mahir Kaynak, Allah rahmet eylesin, çok iyi yetişmiş bir devlet adamıydı, büyük bir insandı.
Sebep ve sonuç, kavgayı çıkaranla, kazanan kimse, kavgayı çıkaran odur derdi. Ben şuradan bakarım, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Ecevit'in önüne anayasa fırlattığı zaman, bu ülke, o günkü şartlarda bilinen 100 milyar dolar bedel ödedi. Ya, o anayasayı fırlatma. Bugün İmamoğlu gözaltına alındı, haklıdır, haksızdır, yargının işine benim aklım ermez, devletin aklına, benim de aklım ermez ama bu arada bu 3-4 günde, Türkiye'de bugün borsa, bir daha kesildi, dolar yükseldi, altın yükseldi, faizler yükseldi, bir şeyler oldu. Ben şuna bakarım, buradan para kazanan kim? Biz kaybettik, biz kaybediyoruz. Üreten, çalışan, esnaf, köylü, sanayici, parayı kazanan kim? Oraya bakmak lazım.
Bu işin kazananı kim? Oraya bakmak lazım. İşte bize, ülkemize, ilçemize, bölgemize, şu mübarek günlerde, Allah merhamet eylesin, kolaylıklar eylesin. Bizim duadan başka birkaç kelamdan başka söyleyeceğimiz bir şey yok. Ama hiçbir şey hayatta tesadüf değil. Tevafuklar içinde yaşıyoruz. Kalu beladan beri, bundan sonraki doğacak olan neslimiz de bir kaderi var. Ama kaderin yüzde 99'u küllî, yüzde 1'i cüzi irade. Yüzde 1'i de biz kullanabilirsek, 99'a yön verebiliyoruz, kullanamazsak ne yazıldıysa kaderimizde o. Ben iki tane konuyu burada anlatmaya çalıştım. İnşallah söylediğimiz kelam, söylediğimiz söz devlete, millete, ümmete, Düzce'ye, Faruk Özlü'ye faydalı olur. Hepimiz de bu hizmetlerden hayırlı bir şekilde, adaletli bir şekilde, istismar etmeden, güç zehirlenmesi yaşamadan faydalanırız.
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah'a emanet olun.