Dün akşam bir haber var, bizim yerel medyadaki internet sitelerinde.  ‘Beltaş işçileri çıkardı, 20 tanesi Çilimli’den 10 tanesi falan yerden’ derken bizde bu konuya şaşırdık. Çünkü bizzat Sayın Faruk Özlü’nün yanındaydım, konuya vakıfım ve şahidim.

Dün akşam bir haber var, bizim yerel medyadaki internet sitelerinde.  ‘Beltaş işçileri çıkardı, 20 tanesi Çilimli’den 10 tanesi falan yerden’ derken bizde bu konuya şaşırdık. Çünkü bizzat Sayın Faruk Özlü’nün yanındaydım, konuya vakıfım ve şahidim. Faruk Bey’in dediği; ‘bu dönemde tasarruf tedbirleri döneminde işçileri ücretsiz izine çıkarın ve dönüşümlü bir şekilde çalıştırın’ şeklinde. Yani iki ay biri çalışsın, iki ay biri çalışsın, kimse de mağdur olmasın. Ama işten çıkarın ifadesini ben duymadım. Bunu kim nasıl uyguladı, bilmiyorum. Hiç kimsenin mağdur edilmeden, ‘ücretsiz izin’ diye ben duydum, yanındaydım. Bir konudan dolayı ve adamları akşam işten çıkarmışlar, etmişler, eylemişler. Sonra bir düzeltme geldi, ama aslında burada sıkıntı şu; yani kraldan çok kralcı mantığı var. Kaldı ki işçi çalışıyor, piyasanın altında çalışıyor, Beltaş’ta çalıştım, belediyede çalışıyorum diye bir duyguyla çalışıyor. Piyasadan belki 3-5 kuruş ciddi bir rakam az alıyorlar, ama belediyede çalıştıkları için böyle bir şekilde çalışmaya devam etmek istiyorlar. İşin sonun da bütün yollar Ankara’ya çıkar, hesabı şirketlerde.  Belediyede başarının, başarısızlığın bütün faturası kime çıkar? Belediye başkanları, riyaset makamına çıkar. Riyaset makamı diyor ki; ücretsiz izine ayrılın, ama birileri direk işten çıkarmış, yine bir arkadaşımız bir haber yapmış. Haberde Muhsin Bey var, birde Hasan Ulutaş diye bir arkadaş var, orta da Zübeyir Yiğit var. Şimdi ne Muhsin Bey’in ne Hasan Bey’in işten çıkarma yetkisi yok. Çünkü Genel Müdür Zübeyir Bey.  Zübeyir Yiğit o işlerden çıkarıyor, tam yetkili. O Yönetim Kurulu başkanları veya başkan vekilleri, sadece konuyla ilgili bilgi alırlar, tasarruf genel müdürdedir. O niye, nasıl yapılmış, onu da anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü Hasan Ulutaş var orada, İzmir’den bir arkadaşımız, yönetimde Genel Müdür yardımcısı. Bir yetkisinin dahi olduğunu bilmiyoruz biz ki, işçi çıkaracak.

 Bir değişik bir şey var; bu Muhammed Doğan Kaya arkadaşımız var. ‘Bu akşam Muammer Kızılırmak ile birlikte bütün bu iddialara cevap vereceğiz’ dedi. Herhalde Beltaş’ın sözcüsü Muhammed Doğan Kaya arkadaşımız, kendisi bu mesleği seviyor. İnşallah keyifle de izleriz. Bakalım ne olmuş, iddialar neymiş, kim kime niye saldırıyormuş. Ege asfalt konusu diyor, ege asfalt konusunu izah edeceğiz, bunlar neymiş ne olmuş, kim ne etmiş ne eylemiş bunları hep beraber göreceğiz. Herhalde öyle bir görevlendirme oldu tabii, gayet doğal bu süreç içerisinde. Faruk Bey’inde oluru var mı, yok mu? Bilmiyorum. Ama bir tanıtım yapmışlar, onu da izleyeceğiz. Şimdi işçinin konusunda dediğimiz gibi, bu pek makul olmamış, Faruk beyin inisiyatifi veya talimatı farklı yansımış. Bununda bir değerlendirmesini, herkes yaptığı gibi Sayın Özlü de, Sayın Zübeyir Beyde yapar.

Şimdi gündem çok Düzce’de, bir domuz eti gündemi var. Şimdi bu Yorumlu-Yorumu takip edenler, bundan 2 yıl önce, domuz etini yedirenlere hesap sorulsun diye bizim burada bir ifademiz vardı. Fakat kendini bilmez, ne idiği belirsiz biraz sütte maya da eksiği olan insanlar, farklı farklı şeyler yazıyorlar, değerlendiriyorlar, yorumlar yapıyorlar. Şimdi bunu Öncü 2 yıl önce gündeme getirmiş.  Neden gündeme getirdi? Çünkü biz biliyorduk bunu, domuz etini biliyorduk, ama firma tahlildi, resmiyetti,  uzatmaydı, etmeydi, eylemeydi. Siyasi gücünü kullanıp, bu işi uzattı uzata bildiği kadar. Uzattı ta ki, 2 gün önce gece Tarım Bakanlığının web sitesinde yayımlandıktan sonra, Öncü bunu haber yaptı. Ondan önce de isim vermeden, bunun video kaydı da var. Biz “İnsanlara domuz eti yedirdiler, kamu kurumlarında bunun hesabı sorulsun” dediğimizde, işte o gün, o figanı ederken,  “bu süreç yürüsün, böyle bir şey var, kapanıyor üzeri” diyerek, biz bunu bu şekilde dillendirmiştik. Domuz etini yediren firmanın, birkaç tane yakını akrabası veya hesabı, kitabı olanlar, orada Öncü’ye veya bize kişisel ve kurumsal farklı farklı yorum yapıyorlar. Bunlar zaten kendini bilse, bilgin olacak ki fikri olacak, bilgisi olmayanın fikri olmaz.

 Hani diyor ya büyükler, ‘cahil olmak ne güze, her şeyi biliyorsun.’ Bunlar her şeyi biliyorlar, ama bilgileri yok. Cahillik var ya; böyle maya da, ruhta, gönülde, enaniyette eksikler var ya, ezik ve ezgin büyümekler var ya, birilerine şirin görünmek adına veya başka hesapla. Bakınız, Düzce’de Kredi Yurtlar Kurumu’nda bu firma, bu Saydam denilen firma ne yapıyor? Öğrencilere burada yediriyor domuz etini. Bu Türkiye geneline mal oldu. Şimdi, belki de firmanın suçu da yok. Hangi kasaptan aldığını açıklasın, nereden aldığını açıklasın ve netice itibariyle bir etin domuz eti mi, dana eti mi, inek eti mi? Ne olduğunu belirlemek, öyle kolay bir şey değil. Çok işin ehli olanlar anlar bunu, belki bilmeden oldu, belki bilerek oldu, belki maliyetlerden kısmak için, devamlı et aldıkları yerden almadılar, onun sebeplerini bilmiyoruz. Biz, sonuç itibariyle şuna bakıyoruz; bu domuz etinin olduğunu, önce Öncü Düzce mikrofonlarında, Düzce kamuoyunda paylaştık. 2 sene önce, ama ne oldu? Biz o zaman ‘bu gündeme gelsin, sümenaltı edilmesin’ diye söyledik ve bu işi takip ederken, bu iş neticelendi.

Yedirmeyin kardeşim, para kazanılıyor buradan, devletin imkanından kullanılıyor. Ondan sonra Öncü sen bu haberi niye yaptın? Veya diğer kuruluşlar siz bu haberi niye yaptınız? Sizin bunlarla hiçbir hukukunuz olmadı mı? Oldu. Oturduk, kalktık ama her nimetin bir külfeti var. Mutlaka ve mutlaka bütün iletişimlerde oturmada, kalkmada bunun bir karşılığı vardır ve olmuştur da, oldu da. Biz bu firmayla reklam çalışması da yaptık vakti zamanında. Neticede, bugün isteyeydik gene yapardık, ama domuz eti meselesine emin olduğumuzdan dolayı, böyle bir konuya girmedik. Netice itibariyle, Düzce bir domuz eti skandalıyla Türkiye gündemine oturdu. Bunu şimdi yapan masum, servis eden masum.  Bu işi 2021’den beri sümenaltı eden masum, yapan Öncü mü suçlu? Veya diğer arkadaşlar, diğer medya kuruluşları suçlu mu? Ve onlar bilip bilmeden, kendini bilmez fikri olmayan, bilgisi olmayan, bu toplumda ezik ve ezgin kalmış bir yerlere tutunamamış, hiçbir esamesi okunmayan, bu meseleler üzerinde hiçbir bilgisi yokken ve üzerine de hiçbir bağı yokken farklı farklı yorumlar yapıyor.

Tabii yapacaksınız ki, mahkemeler çalışacak. Adliye Fevzi Çakmak’ta, yapılan işte bir eksik varsa, bir hata varsa, herkes oraya gidebilir. Yani yanlışı yapan masum, yanlışı duyuran suçlu öyle mi? böyle bir şey yok.  Bunu kimse, kimseye izah edemez, etmemeli de, edemez zaten. Cahil adam, kendini bilmez adam, ne idiği belirsiz adam, maya da ve sütte sıkıntısı olan adam, herkes istediği gibi konuşur. Bizim her konuştuğumuz çok doğru olmayabilir. Eğri yaptığımız işlerde biz mahkemeye, yargıya hesap veriyoruz, sizde verin. Varsa bir işte eksiğimiz, sizde gidin yargıya, ama bu eleştirileri yaparken bir fikriniz olacak ve bunu yapan insanlar bazıları mutaassıp insanlar, dindar insanlar, İmam Hatipli insanlar, veya başka manevi noktada görünen insanlar. Domuz eti yemek, yedirmek bu memlekette dinen uygun mu? değil neyi savunuyorsun. İşte zavallı olmak, bunun gibi bir şey.

şimdi arkadaşlarımız sahaya indiler bugün, yarın herhalde haber servise girmiş olur. röportaj yaptılar bununla ilgili, gıda denetimiyle ilgili ve buna benzer konular ile ilgili. Gıda ve bu tür denetimlerin yetersiz olduğunu söylüyor vatandaş.  Gerek fiyat, gerek gıda denetimlerinde. Burada Düzce Zabıtası ve diğer belediyelerin zabıtalarına ve Tarım İl Müdürlüğüne çok ciddi görevler düşüyor. Kontroller, denetimler ne kadar güzel yapılırsa, ne kadar düzenli yapılırsa, ne kadar anlık yapılırsa, ne kadar sistemli yapılırsa, bu insanların maddi ve manevi imkanlarını, istimali hallerini istismar etme oranı da bir o kadar azalır. Sonuç itibariyle, bizim bu toplumu, eğitim sistemimizi, eğitimimizi yeniden gözden geçirmemiz lazım. Öyle okullar da, ‘Türküm, doğruyum, yasam, çalışkanım’ o hikayeymiş onu gördük. Gerçekten doğru olmak, gerçekten adaletli olmak, gerçekten hakkaniyetli olmak, üzerinden yeniden birbirimizi veya bir sistemimizi değiştirmemizde fayda var.