Düzcespor’a en son Gökhan Kapoğlu başkan olmak üzere birçok emekleri olan insanlar var başkanlar var yöneticiler var. En son Düzce’nin tarihinde çok güzel bir yere çıkaran Gökhan Kapoğlu yardım, verilen sözler yerine getirilmedi diye yönetimiyle birlikte istifa etti, yönetim kayyıma devredildi. Düzcespor’un tesislerini, senede 3- 4 milyonluk giderlerini Düzce Belediyesi karşılıyor. Tesisleri yapan da orası. Belediyelerin, valiliklerin veya kayyımların bir ödeneği yok Düzcespor’a destek olmak adına.
Düzcespor Gökhan Kapoğlu ve ekibine önce emek verenlerin hepsine teşekkür ediyoruz ve mücadeleyi en üst seviyeye çıkarmak için kayyım atandı.
Düzcespor ne Gökhan Kapoğlu’nun ne Dr. Faruk Özlü’nün ne Muzaffer Leblebici’nin. Düzcespor’a para, imkan gerekli. Dr. Faruk Özlü, ‘Hedef yenilmemek.’ demişti. Muzaffer Leblebici’nin bir dönem başkanlık yapıp kayyım heyetinde verdiği mücadele takdire şayan. Düzceli değil ama Düzceli’nin değerine sahip çıkacak maddi manevi hâlini ortaya koyup mücadele veriyor ve arkasında durmak lazım. Kayyım heyetinde bir vergi müfettişi var. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri var. İl Emniyet Müdürü var. Devlet ilk defa Düzcespor’u sahiplendi. İçinde vali ve belediye başkanı var. Uşak deplasmanında da devletin bütün birimleriyle Düzceliler’i deplasmana gidildiğinde görülecektir. Destek kampanyası başlayacak yakında. Tarihi bir fırsattır. Hasta olan çocuğu (Düzcespor’u) devlet sahiplendi. Bu çocuğu güçlendirecek sonra büyütecek ve kendine yeter hâle getirecek. Gelir getiren sistemler itibarıyla ciddi çalışmalar var. Devletin kayyımında verilen her kuruşun bir hesabı var. Yerinde ve zamanında Düzcespor’a Düzce’nin geleceğine Düzce’nin sporuna gidecek. Düzcespor’a sahip çıkıyorlar ve bunun devamı da gelecek. Tüm Düzce’nin Uşak deplasmanına gidip Düzcespor’un maçlarını izleyip ne yapılması gerekiyorsa medya bazında yapması lazım. Düzcespor’un geldiği yerde devlet dokundu, geldiği yere kadar insanlar kendi güçleriyle kendi imkanlarıyla bunu getirirlerken bugün kayyım heyeti var. Düzcespor için hep birlikte mücadele zamanı gelmiştir. Düzcespor’u hep birlikte büyütmemiz lazım.
Öncü Medya ve yan kuruluşlarında haberler yapmıştık geçtiğimiz günlerde. Akçakoca’daki konu ile ilgili Akçakoca Kaymakamlığı’nın 20 yıla kadar hiç görülmemiş bu kadar rüzgara, yağmura ve fırtınaya rağmen herkes denize girmiş. Dip akıntı var, ters akıntı var falan. Jetskiler çalışmış, insanlar kurtarılmış veya bu kadar dalgalı denizde denize girilmiş. Bu ağustos ayı içerisinde deniz tabiri yerindeyse süt gibi ama kaymakamlık açıklama yapıyor ve denize girmeyi yasaklıyor. Kaymakamlık devlet ve devlet aklını kullanır. İşin arka planında farklı şeyler olabilir, ama toplumu yönetmek için devlet aklını, her şeyin bir hakikati vardır, bu hakikat içinde iklim şartlarına bağlıyor. Ama nedir? 66 kat artmış Akçakoca’nın plajlarında kolibasili ve rahatsızlık verecek boyutta. Hani imdat pozisyonuna tam gelmemiş, ama rahatsızlık boyutlarına gelmiş. Tabii bunun sebeplerinden bir tanesi ise biyolojik arıtma tesisinin yeterli şekilde çalışmaması. Akevler’de akşam saat 20:00 ile 22:00 arasında lağım kokulu sendrom veya bir şov yaşanıyor. Orada Çivi Deresi’nde sorun öyle, sıkıntı büyük. Gerek bakteri oluşumundaki yetersizlik ki bu sorun da 150 – 200 bin Liralık bir rakamla çözülebilecek. Demek ki belediyenin imkanı şu anda ona müsait değil. Bu kokuyu da bu denizde çekeceğiz.
Fakat burada iş başka yere doğru gidiyor. Bizim bir meselemiz yok! Akçakoca hepimizin, Akçakoca’yı biz çok seviyoruz. Yani esnaf bize diyor ki; ‘Sadullah neden böyle haber yapıyorsun?’ Şimdi burada duralım. Biz haber yapmayalım mı? Biz Akçakoca’ya gitmeyin demiyoruz ki… ‘Akçakoca’ya gitmeyin; esnaf sizi öyle kazıklar, şöyle kazıklar, esnafın yemekleri iyi değil, çok pahalı, şöyle kötü, böyle kötü’ demiyoruz ki… Dedik ki biz; ‘Akçakoca denizinde 600’lerin üzerinde, 400’lerin üzerinde kolibasili var. Yani lağım sularının denize karışmasından kaynaklı bir sıkıntı var. Ereğli’de bu altı, Kocaali’de 8 Akçakoca’da 600, anlatabiliyor muyum? Şimdi bu var diyoruz burada, çözüm üretilsin. Kaç günden beri var. Biz haber yaptıktan sonra da insanlar, ‘Esnafı sevmiyorsun, düşmansın’ diyorlar. Değiliz, ne alakası var.
Hani Kütahya’da yaşlı bir adam belediyeye telefon ediyor; ‘Oğlum bu köpekler var ya bu köpekler, sabahları bize çok saldırıyor’ diyor. Çocukta söylüyor ki ona biz diyor onları aşılattık, kısırlaştırıyoruz. Yaşlı adam da ‘Allah Allah’ diyor, Biz demiyoruz ki esnaf kalitesiz, esnaf para kazanmasın, öyle bir dert yok. Eğer esnafın parasını kazanamaması o denize giren kolibasilinden ise ben düşman değilim o esnafa. O esnafı o hale düşürenler neden çözüm üretmiyor? Böyle bir şey olabilir mi? Ben şunu da söyleyeyim, benim Okan Yanmaz ile şahsi bir meselem var. Okan Yanmaz’ın babası ile ben gazetecilik yaptım. Okan Yanmaz’ı ben çok severim. Evime de geldi, tereyağlı, keşli, dartılı yumurtalar da ikram ettim. Yani bizim meselemiz Okan – Sadullah meselesi değil ki, Akçakoca meselesi. Eğer ortada bir sıkıntı varsa, biz günlerden beri bunu bilmemize rağmen sessiz kaldık. Ama herkes hastanelere koşunca, oranlar çıkınca, denize girmek yasaklanınca tehlikenin geldiğini anlattık. Biz esnafa gitmeyin, çay içmeyin, kahve içmeyin demedik ki. Dedik ki; kolibasil var, sıkıntı büyük, bunun çözümünü belediye bulsun. Önce yumuşak yumuşak gittik, hiçbir çalışma olmadı. Ama şunu söylüyorum, Allah rahmet eylesin Hüseyin Yanmaz ile dahil benim dostluğum var, Belediye Başkanlığı adaylığında, hani bir hukukumuz da var. Konuşulanlar, edilenler, ben onu bilmem, şahsi mesele olmaz, devlet ve kamu işlerinde. Bugün itilaflı olursunuz, yarın dost olursunuz. Dost olmazsanız da, düşman da olmazsınız. Ama Akçakoca’ya düşmanlığı ben etmiyorum, Akçakoca’ya düşmanlığı Tuncay Türkgülü’de etmiyor, Akçakoca’ya bir düşmanlık yapan varsa orada çözüm üretemeyip de bu suyu 600 bazlarına, 400 bazlarına 12 plajda yüksek seviyeye çıkartıp, 3 tane mavi bayrağı tutamayanlar ediyordur. Düşman arıyorsanız bu memleketteki yönetim noktasında, irade noktasında çözüm üretemeyenlerdir.
Birde insanlara ithamlar var, kimin ne ithamı varsa şu ekranlarda, canlı yayında adam gibi konuşmaya da razıyız, hazırız. Yani yevmiyeli ‘Düğün evinin oynakçısı’ gibi, ‘cenaze evinin ağlakçısı’ gibi yevmiyelilerini biz biliyoruz. Yani netice itibari ile kamu meselesini, şahsi hırs ve hevesi olmaz. Ben, hani ‘Sahibinin hatırı vardır’ derler ya; ben Okan Yanmaz’ı sadece Hüseyin Yanmaz’ın hatırasına severim ve rahmetli Akçakoca’ya çok hizmet yaptı. O Esentepe’de gördüğünüz binalar, yerleşim yerleri rahmetli Hüseyin Yanmaz tarafından açıldı. O Kale’ye kimse gitmiyordu, Kale’de bugün yerleşim varsa, Kale’de eğer insanlar keyifli ise o Kale’yi sit alanından çevirip yerleşim birimine açan Hüseyin Yanmaz’dır. Allah rahmet eylesin.