Şimdiden söyleyelim, arkadaşlarımız sosyal medyada tanıtımlarımı da yapıyor; 18 Nisan Cuma günü akşamı saat 20.00'de “Kitabın Ortasından” programına başlıyoruz. 

CUMA AKŞAMINI BEKLEYİN

Kitabın ortasından sorulara başlıyoruz. Öncü Radyo, Radyo Öğüt ve Radyo Özgür'den de canlı yayında yayınlayacağız. Belediye Başkanımız Dr. Faruk Özlü konuğumuz olacak. Konuşulmayanı konuşmaya, sorulmayanı sormaya, söylenmeyeni söylemeye… İşte teferruatıyla beraber bir Kitabın Ortasından klasiğini yaşamaya hazır olun. Cuma günü akşamı saat 20.00'da kimselere şimdiden randevu vermeyin.

BU ETİ; İT, KEDİ BİLE ZOR VER

Hafta sonu, ismi Düzce ile de aşina olmuş Düzce'nin yerel marketlerinden birine gittim. Baktım, bir kampanya var. ‘Kıyma ve ette kampanya’ diyor. Girdik içeriye, aldık, çok da dikkat etmedik. Eve getirdik, bir açtık ki… Kapıdaki ite versen yemez köfteyi. Böyle bir şey! Bir koku var, bir koku var yani... Burada şu var; indirim… 100 lira indirim var kilosunda. İndirimden ziyade “bindirime” dönmüş bu iş. Hani ulusal marketlerde oluyor da, bizim yerel marketler, Düzce ile aşina olmuş marketlerde bu neden var arkadaş?

İNSAN SAĞLIĞI İLE OYNAMAYIN!

Yani netice itibariyle biz bu eti yiyemedik. Sonra ilgilisini aradık. Tarım İl Müdürü Esra Uzun’u aradık. Kendisine Hayme Ana diyoruz ama şu ana kadar Tarım İl Müdürü hanımefendiden konuyla ilgili bir sonuç da gelmedi. Gönderdik, bilgilendirdik, işte numune alındı, şu oldu, bu oldu... Netice itibariyle bugün (14 Nisan) ilgililer geldiler. “Efendim bizim bu kendi kusurumuz, hatamız olabilir.” dediler. İndirimler, bindirim gibi… Dikkat edin bunlara. Mutlak ve mutlak herkes, birileri -para kazanacağız- diye veya -patronun gözüne gireceğiz- diye veya patronla bir husumet de olabilir tabii, bilemezsin bunları, -hayata geçireceğiz- diye birileri insan sağlığıyla oynuyor. İnsanın sağlığıyla oynayanlara müsaade etmeyelim.

İNDİRİM BİNDİRİME DÖNÜŞTÜ

Günü geçmiş ürünlere, fiyatlarda oynanmış ürünleri; gerek Tarım İl Müdürlüğü'ne, gerek belediye zabıta ekiplerine haber vererek gereğini yapalım. Kimsenin yaptığı, ettiği yanında kâr kalmasın. Ekonomik şartlar, hayat şartları zorlaştıkça insanlar farklı farklı hilelere başvuruyor. Bu etin fiyatı ne kadar? 500 lira mı, 600 lira mı, 700 lira mı? Neyse… “Bu fiyattan indirdim.” diyorsun, itin önüne koyulmayacak, sokağa hayvanlara verilmeyecek eti millete satmaya kalkıyorsun. Bunu ticaret adına yapıyorsun. Bu hangi imana, hangi insafa, hangi vicdana sığar?

Bunu denetlemekle görevli olan yetkililerin de biraz daha hassasiyet içinde olması lazım. İl tarım ve il ticaret müdürlükleri ile zabıtanın bunlarla ilgili biraz daha dikkatli olması lazım. İnsanların sağlığıyla oynamak bu kadar ucuz olmamalı. İşin maddi boyutu var, bir de insani boyutu var. Yani indirim olan yerlerde cebimize ve midemize “bindirim” olabiliyor. Buna dikkat edelim.

ATATÜRKÇÜLÜĞÜ ÇAĞDAŞLAR, DİNDARLIĞI MUHAFAZAKÂRLAR İSTİSMAR EDİYOR

Türkiye gündeminde bir konu var. Liseli öğrenciler derslere girmeme noktasında boykot veya protesto ediyor. Okunmayan, artık okullarda okunması mecbur olmayan “Andımız”ı okuyorlar falan… Bir şeyler var orada. Konunun özü de şu; fen liselerinde, anadolu liselerinde… Düzce Anadolu Lisesi’nde de 20 öğretmen değişimi olmuş ve öğretmenler değiştirilmiş. Şimdi bir taraf diyor ki, “Özellikle laik, modern öğretmenler görevden alındı.” Bir taraf diyor ki: “Bu öğrencilerin eğitim hakkı engellendi.”

İşin aslında şu var. Şimdi bu tür okullarda, zeka seviyesi yüksek olan okullarda, buradaki öğretmen kümeleşme, camia… Burayı bir ticarethaneye çevirmiş. Her öğrenciye bir öğretmen ve her öğrenci potansiyel kurstu, efendim özel dersti… Ticarethaneye çevirme yönünde çok ciddi planlamalar var ve uygulamalar var. Millî Eğitim bunu tasarruf görmüş. Bir de bu kurumları ideolojik bir yapıya dönmüş, döndürmeye çalışmışlar. Efendim, Milli Eğitim bir tasarruf koymuş. Demiş ki “Zeki ve çok zeki olan öğrencilerin bir, ticari olarak, iki, ideolojik olarak sömürülmesine, yönlendirilmesine karşıyız.” Bununla ilgili tasarruf koymuş devlet, bir akıl üretmiş. Yani eskiden 80'den önce sağ-sol çatışması vardı. Şimdi bu öğrenciler, liseli öğrenciler veya Türkiye’deki farklı öğrenciler, hak arama boyutuyla beraber, iddiasıyla beraber, devletin Millî Eğitim’in uygulamalarına karşı bir başkaldırı içinde.

Birileri bunu, bir cenah, bir görüş, laik demokratik sosyal hukuk devleti ve Atatürkçülük üzerinden savunuyor. Millî-manevi bir cenah da vicdani değerlerle, örf ile savunuyor. Aslında Türkiye’nin en büyük derdi ne biliyor musunuz? Bir, bu kendine laik, modern, çağdaş, Atatürkçü diyen sol ve bunun franksiyonlarındakiler, Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kenara bıraksalar, kendi bilgi becerisiyle, vizyonuyla insanlara hayatı anlatsalar veya siyaseti yapsalar… Olayın bir boyutu bu. Birileri de diniydi, imandı, Kur'an’dı, İslam’dı, maneviyattı, milliyetti… Oraları kendilerine kutsallaştırıp bu cenahın karşısında olması boyutu var. Türkiye’nin ortak tek meselesi bu.

Yani sosyal demokrat, laik denilen, çağdaş denilen ekibin elinden Mustafa Kemal’i, muhafazakar, mütedeyyin, mukaddesatçı denilen insanların elinden de dini aldık mı, herkes kendi becerisiyle, kendi aklıyla, kendi doğrusuyla, kendi fikriyle kalır. Ne Kemalizmi, yani Atatürkçülüğü kalkan yapmadan; dini arkana kalkan yapmadan, bir yol haritası çizilse Türkiye’de siyaset de rahatlayacak, ticaret de rahatlayacak, adalet de rahatlayacak, vatandaş da rahatlayacak.

Bütün espri bundan kaynaklanıyor, bütün sıkıntı bundan kaynaklanıyor. Yani ben iyi bir gazeteciysem, ben topluma, kamuoyuna olan vazifemi bilgimle, doğrumla, tezlerimle, öngörümle ortaya koymalıyım. Karşımdaki iyi bir öğretmense veya iyi bir doktorsa… Aynı şekilde o da bilgisiyle, vizyonuyla, öngörüsüyle bir nesil yetiştirme veya bir tedavi etme yoluna gitmeli. Ama ben Atatürkçülüğü kendime kalkan yapıp, karşı taraf din ve millî, manevi değerleri kendine kalkan yapınca ne oluyor? Kutuplaşma oluyor bu ülkede, bu ülkedeki kutuplaşmanın özünde bu var. Sözünde herkes kendine göre doğruyu söylüyor.

İnşallah bir cenah, bir görüş, bir yapı adına ne derseniz dinden, milliyetten beslenmeyi, diğer bir yapı da çağdaşlık, laiklik ve Mustafa Kemal’den beslenmeyi bırakırsa bu ülkede huzurlu ve mutlu günler çok yakın. Ha bu tabii güzel bir söylem ama… Ne kadar eyleme geçer, ne kadar hayat bulur, onu da zaman gösterir.

MAKALENİN VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN