İktidar, güç demektir. Dolayısıyla nerede gücünüz varsa orada muktedir, yani iktidar olursunuz.

Devlet yönetiminde iktidar olmak ise, o ülke sınırları içinde yaşayan insanlardan, halktan, yani milletten onay almak demektir. Böylece devletin güvenliğini sağlar, insanların hak ve hukukunu korur, müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli düzenlemeleri yaparsınız. Bunun için yapılan seçimler ile anayasa ve seçim kanunu çerçevesinde en çok oy alan Cumhurbaşkanı, en çok oy alan parti, iktidar partisi olur. İkinci sırada oy alan ise muhalefet olur.

Ülkemizde yapılan 2018 seçimlerinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Sayın Muharrem İnce alternatifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ise AK Parti iktidar, CHP ana muhalefet partisi olmuştur.

Bunun anlamı şudur: 2023 yılında yapılacak olan seçimlerde, Cumhur İttifakı’nın adayı olacağına kesin gözüyle bakılan, mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın alternatifi, Millet İttifakı’nın adayı veya ana muhalefet partisi CHP'nin adayı olacaktır. Dolayısıyla alternatif ya CHP'nin kendisi ya da desteklediği birisi olacaktır.

Demem o ki, Ak Parti'nin alternatifi CHP’dir.

Bu topraklarda yapılan ilk seçimden bu yana seçmen profilinde önemli bir değişiklik olmamıştır. İdeolojik olarak seçmenin %65'i sağ, %30'u sol seçmen veya %65'i milliyetçi muhafazakâr, %30'u demokrat halkçı seçmendir. Bu oranlar, başka sebeplere bağlı olarak (adayların etnik milliyetleri, ekonomik nedenler veya kişisel nedenler ile) en fazla %10 oranında sapma gösterir. Bu konuda tereddüt eden varsa, 1877 yılından, 2023 yılına kadar yapılan, çok partili seçimlerin sonuçlarını inceleyebilir.

Bu durumda, Cumhur İttifakı ve iktidar partisi AK Parti seçimi kaybettiğinde, kazanması muhtemel Millet İttifakı’nın adayı ve ana muhalefet partisi CHP olacaksa, başımıza neler gelir?

Yapılan propagandaya, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yetkililerinin açıklamalarına göre mütedeyyin çoğunluk endişeli.

Çünkü:

İktidarın alternatifi olan ana muhalefet partisinin, milletin çoğunluğunun değerlerine, geçmiş kültür ve ananelerine değer vermediği sürece oylarını artırması mümkün değildir. Milletin inancını küçümseyen, sözleri ile irite eden, bilimi öne sürerek, kendini bile bilmeyen insanlar ile siyasi propaganda yapan CHP'ye kim güvenir? Hele ki gururumuz olan, yerli ve milli savunma sanayi, siha ve ihalara karşı çıkan bir anlayış kime ne fayda sağlar?

2010-2016 yılları arasında CHP Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan hali hazırda CHP İstanbul Milletvekili Sayın Sezgin Tanrıkulu'nun "Ben Dışişleri Bakanı olursam İHA’ların üretimine son vereceğim." sözlerini nereye koyacağız?

27 Şubat 2008’de başörtüsü serbestisi için çıkarılan yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidenlerin içinde hali hazırda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun olmasını nasıl anlayacağız?

Bir de bu aralar başörtülülere hakaret, İmam Hatip mezunlarını aşağılayıcı ifadelerin gündeme gelmesi neden? Hadi diyelim ki bunları gündeme getirenler, kendini bir şey sanan zavallılar; ama bunlara karşı ana muhalefet partisi hangi pozisyonda?

Tabi ki CHP seçmeninin tamamı böyle değil. Hatta bizim de dost bildiğimiz birçok CHP yetkilisini de ayrı bir yere koyuyorum.

Ancak, sırf üç beş oy için azınlıkların, kendini mağdur gösteren marjinal grupların haklarını savunurken, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında gözü olan düşmanlara, 1071 Malazgirt'ten bu yana fethi sindiremeyen, içimizdeki hainlere hareket alanı sağlamayı, terörist cenazelerinde boy göstermeyi nasıl anlayacağız?

Düşünüyorum...

İktidarın alternatifi olan Millet İttifakı ülkeyi yönetmeye mi talip, yoksa ele geçirmeye mi? Bu soruya "Olur mu öyle şey!" diyerek cevap vermek yeterli mi?

Yazımı Yahudi psikolog, Sigmund Freud'un bir tespiti ile bitirmek istiyorum:

"Bir insanın sana neler yaptığını unutabilirsin; ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın.’’

Kalın sağlıcakla…