Verin misketlerimi

Abone Ol

İblisin şımarık uşağı mızıkçılık yapıyor.
Oyun bitmiştir, verin misketlerimi diye.
Ben başka bir oyun kurucam, ben kazanacaktım diyerek, salya sümük zırlayarak, tüm çirkefliği ile ortalıkta sağa sola saldırarak dolaşıyor.
Bana ne bana ne, verin misketlerimi diyerek.
Ağlayıp, hoplayıp, zıplayıp büyük abilerine şikayet ederek, var gücü ile bağırarak.
Verin misketleri mi diyor.

Belli bir yaş üstü olupta, mahalle çocukluğu yaşayan herkes bilir misket oynamasını.
Gıcır gıcır ve rengarenk misketlere sahip olan, misket oyununu kuran ve bozan bu çocukları.
Yenilmeye başlayınca mızıkçılık yapıp, verin misketlerimi diyip, ortalığı karştırıp oyunu bozanları. 
Tüm çocukları oyunun en hareketli yerinde yüzüstü bırakıp, misketleri alıp evine gidenleri.
Yada bir kenara çekilip, tek başına oynayıp, oyuna ve oyunculara küsenleri.
Çoğunlukla da oyunu kaybetmesine sebep olan çocuğun üzerine giderek, onu alt etmek isteyen, oyun bozucu olarak onu ilan eden ve onu oyun dışında bırakarak yeni bir oyun kurmaya çalışanları.
Sadece ve sadece kendisini misket sahibi olarak görenleri.

Tamda şu an bu oluyor.
İblis mızıkçılık yapıyor, şımarık çocuklar gibi.
Kendisine hizmetkar olan ve otorite sahibi uşaklarının, coğrafyanın her tarafın da özellikle Ortadoğu’da, kaybettiği her oyun sahasında, verin misketlerimi diyerek toplumları kırmaya, birbirine kırdırmaya, içerden karıştırarak yıkmaya çalışıyor.
Elini her tarafa uzatarak, oraları karıştırarak, misket sahipliğini devam ettirmek istiyor.
Verin misketleri mi diyerek.
Kaybolmuş otoritesini tekrar geri alabilmek için saldırıya geçmiştir, verin otoritemi diye.
Her yerde sınır tanımaksız bir şekilde.

Çünkü misket oyununu kaybetmektedir, başkaları misketleri elinden almaktadır.
İddialı olduğu savaşı kaybetmektedir, tüm zulme ve vahşiliğe rağmen kaybetmektedir.
Kendi oyununu kurup, keyfini sürecek iken, arzuladıkları hedeflere ulaşmak üzere iken.
Kaybediyorlar.
Artık toplumlar uyandı, bu aldatmacalara kanmıyor ve uydurmuş oldukları bu yalanları yemiyor.
Güçleri yetiyor ama yetmiyor, artık itiraz sesleri çok gür bir şekilde yükseliyor.

İtirazları sadece ses olarak değil, sessizlik olarak hiç değil, fiili olarak karşılığı veriliyor.
Özgürlüklerini istiyorlar, verin özgürlüğümüzü diye.
Bizler, sizlerin kölesi değiliz diyorlar.
Bizler Japonya olmayacağız diyorlar, bizler Almanya hiç olmayacağız diyorlar, bizler asla ve asla köle olmayacağız diyorlar.
Onları toplum olarak esir almış olabilirsiniz, ekonomilerini, yönetimlerini, siyasilerini esir almış olabilirsiniz, ama bizleri onlar gibi asla esir alamayacaksınız diyorlar.

Artık istediğiniz gibi misketlere sahip olamayacaksınız, bu oyunu sizler kuramayacaksınız diyorlar.
Kendi geleceğimizi kendimiz planlayacağız diyorlar.
Bizler de misket sahibiyiz diyorlar.
Fıtri olarak itiraz ediyorlar.
Doğu yada yanlış, eksik yada fazla, kendi hayatımızı kendimiz planlamak istiyoruz diyorlar.

Bu gerçekliğin farkında olan iblis ise, kendi uşakları ile beraber, özgürlüklerini isteyen ve önüne engel olarak çıkan bu toplumları tekrar dizayn etmek istiyorlar. 
Bu coğrafyalarda kendileri tarafından oluşturulan ve geliştirilen problemlerin üzerine giderek bunları kaşımayı arttırdılar.
İç dinamiklerini kullanarak, bu dinamikleri harekete geçirerek, toplumları yıkıma ulaştırmak için çaba içersine girdiler.
Sürekli kaşıdıkları yaraların artık kanamasını istiyorlar.

Bu bizim coğrafyamız için de geçerli.
Yıllardır biriktirmiş oldukları közleri, yelpazeler ile harlamaya başladılar.
Ateş bacayı sarsın diye.
Bu közleri harlayacak, ateşin alevlenmesini sağlayacak hazırda bekleyen tüm yelpazecileri de harekete geçirdiler.
Yelpazecilerin her biri canhıraş, iblisin kaybolmuş olan prestijini kurtarmak ve misketlerini tekrar geri alması sağlamak için mücadele ediyorlar.
Bunu yaparkende sınır tanımadan, kahpece yapıyorlar.

Kendi yanlarından uydurmuş oldukları, sözde insani ve vicdani kavramları kullanıyorlar.
Kandırmış oldukları taraftarları ile, toplumların içersinde, toplum adına hareket ediyormuş kaygısı ve görüntüsü ile adımlar atmaktadırlar.
Yalanı, hileyi, aldatmacayı ve kavgayı ön planda tutarak, toplumda oluşturmuş olduğu bozgunculuğun üzerine, bu davranış biçimini terör ile taçlandırmaktadırlar.

İlk önce Gazze’de, arkasından Lübnan’da Suriye’de, şimdi İran’da ve peşinden belki de Türkiye’de.
Belkisi yok, sıra Türkiye’de.
Hep aynı yöntem, önce kaşı sonra kanat.
Ayak seslerini duymaktayız, bunun adımlarınıda atmış bulunmaktadırlar.
İç yapımızın kanayan sorunlarını daha da kaşıyarak kanın akışını hızlandırmak istiyorlar.
Kısmen de başarılı oluyorlar.
Çünkü bu ateşe körükle giden bir çok bilinçli ve bilinçsiz kitleler topluluğu mevcut.

Toplum olarak fıtratımızın sesini dinleyelim, Rabbimizin elinden tutarak olayların üzerine gidelim.
İblisin misketlerini elinden alalım.
Evet iblisin misketlerini mutlaka ama mutlaka elinden alalım, ona fırsat vermeyelim.
Bizler için önümüzde problem olarak gözüken sorunları, sorun olmaktan çıkaracak dirayeti ve idraki göstererek olayların üzerine üzerine gidelim.
Ve çözüm yolunu, bizler bulalım ve barışı bizler tahsis edelim.
Çözüm yolundan kastım, iblisin önümüze sunduğu bir aldatmacadan diğer bir aldatmacasına sığınmak değildir.

Çözüm yolu olarak, mutlaka fıtratımıza sığınalım, onun sesini dinleyelim.
Fıtratımızın sesini dinlersek iblis çıldıracaktır.
Kaybetmenin vermiş olduğu saldırganlık ile hata üstüne hata yapacaktır.
Bu yönelişten, fıtratımızın gerçeklerinden kaçınırsak, başımıza gelecekleri hayal bile edemeyiz.
Terörün ve şiddetin sınırlarını emin olun ki hayal bile edemeyiz.
Çünkü iblis bundan beslenmekte, şiddetin vermiş olduğu korku ve haykırışlardan beslenmekte, bununla yola çıkmaktadır, bundan umut beslemektedir.
Bu umutu onun eline vermeyelim.
T.K     @kul6303839