SEN AĞA, BEN AĞA; BU İNEKLERİ KİM SAĞA?

Abone Ol

Hafta sonu havalar güzeldi, sıcaktı, mesire alanlarına gittik; gezdik, tozduk, serildik çimenlerin üzerine mangallarımızı yaptık yani deniz kenarına gittik ama ondan sonrası bir fecaat ya ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyor büyükler… Şimdi oturduk, kalktık o doğanın, güzel deniz kenarının o nezih

havasını yakaladık amma gittiğimiz geldiğimiz yerlerde o çöpümüzü, o zerzevatımızı geriye bırakıverdik. Yani bu hakikaten insanlıkla, insaflıkla, vicdanla izah edilebilecek bir şey değil. Ne güzel doğa bizi kabul etmiş, biz doğayı kabul etmişiz ama bir anda bir husumet oluşuyor. Husumet ne; rezil, kepaze bir şekilde çevremize attığımız çöpler.

Yarın siz çöpü bıraktığınız, derleyip toparlamadığınız yere aynı duyguyla, aynı doğruyla, aynı hissiyatla, aynı mutlulukla, aynı vefayla gidebilecek misiniz?

Nedir bu çevrenin, doğanın bizden çektiği! Önce insan olmak lazım. Hani ‘Aslan yatağından belli olur’ diyor ya ama böyle girdiğimiz, çıktığımız yerlerde çevremizi kirletmemeliyiz.

Kedi bile bir necaset yaptığı zaman üstünü kapatıyor, kedi kadar asil olmamız lazım. Yiyelim, içelim, eğlenelim güzel eyvallah ancak o doğayı temiz tutalım.

Hafta sonu yine haber merkezimize bir bilgi ulaştı. Bilgi neydi? Bir sokak köpeği, bir çocuğu karnından efendim ısırmış, ciddi bir yara almış yavrucak. Şimdi ‘Sokaklar hayvanlarındır, köpeklerindir.’ diyen hayvan hakları savunucuları, sokaklar bizim değil mi? Sizin evladınızın başına gelmesin ama bir musibet bin nasihatten evlaymış.

Bu hayvan hakları savunucularının evladını bu hale getirse bunlar ne diyecekler! Hani hiç işleri güçleri yok hayatta bir baltaya sap olmamışlar, iki öküzün önüne bir saman balyası paylaştırmamışlar Düzce Belediyesi’nin yapmış olduğu barınağa gidip ‘hayvanlara iyi baktınız mı bakmadınız mı’ diye ne zaman canları isterse kontrol yapıyorlar. Barınaktaki görevliler her zaman orada. Sokak hayvanlarına yemeğiyle, rehabilitasyonuyla güzel bakıyorlar.

Hayatın insanlara verdiği nimetler de var, külfetler de var. Bu hayvan hakları savunucuları, ‘Sokaklar köpeklerindir.’ diyen insanların evlatlarını köpek ısırsa ne derler acaba?

İşte onun için Dr. Faruk Özlü’nün Düzce'de bir öngörü ile bu Kabalak Köyü’nün üzerinde Kurtsuyu bölgesinde yapmış olduğu hayvan konukevi ve şu anda başlatılan projede örnek gösteriliyor. Gerçekten hayvanlara ne yapılması gerekiyorsa Düzce Belediyesi Veteriner Müdürlüğü ve belediye, bu konuda sadece merkezde değil; ilçe ilçe, belde belde tüm belediyelerde çalışma yapıyor.

Bu çalışmaya destek verin. Sahipsiz sokak hayvanları sokaklarda tabii gezsin ama insanlara saldırmayacak hale gelsin. Bunun için de belediyeye bu misyona destek vermek lazım ve Faruk Bey'i de bu konuda tebrik ediyoruz.

Efendim şimdi herkes bir ekonomik sıkıntıdan bahsediyor esnaf da bahsediyor ticaret erbabı da vatandaş da… Var mı bir sıkıntı, var ama neye göre var. Şimdi hani büyüklerin bir sözü var, ‘Sen ağa diyor ben ağa; bu inekleri kim sağa?’ diyor evet sen ağa ben sağa bu inekleri kim sağacak yani hayatta mutlu olmak için ya imkanlar arttırılacak ya istekler azaltılacak. Bunlar olmayınca mutsuzluk oluyor şimdi şöyle bir bakın Avrupa'ya doğru gidin, Ortadoğu’ya gidin, dünyanın birçok ülkesine gidin ticaret bizim yaptığımız gibi olmuyor. Nasıl oluyor ticaret; günlük, aylık, 6 aylık, 3 aylık, 5 aylık çekler yok. Ticaret nakit oluyor. Ticaret al gülüm ver gülüm oluyor. Bizde bir mal alırken ‘Kaç ay vade, kaç taksit?’ diye sorulur ve mutlaka ticarette bir alternatif aranır.  

2 milyon sermayesi olan adam, 1 milyon sermayesi olan adam 5 milyonluk ticarete giriyor. Yani ticaret erbabı ile çalışan ve patron arasında tam bir denge kurulmuş değil. Herherkes patron olmak istiyor, herkes masa başı iş istiyor, herkes ‘Bir elimi yağda bir elim balda’ olsun istiyor. Herkes çok ballı kaymaklı ticaret yapmak istiyor. Alacak 80'e, satacak 180'e; böyle bir ticaret istiyor. Ticareti öğrenmeye başladık bizim ülkemizde vadeli yüksek karlı ticaretler bitti. Efendim meslek odalarının, ticaret odalarının aidatları çok yüksek bir esnaf odasına kayıt olmanın bedeli 4 bin 500 lira.

Bugün aylık 5 bin ya da 10 bin TL ticaret odasına aidat ödeyen firma var. Şimdi buradan baktığımızda ticaret insanı olmak için ticaret yapmakla çalışma arasında bir bağ kurulması lazım. 3 milyon sermayesi olan adam 2 milyonluk arabaya biniyor. Ticareti ne olacak bunun, arabanın taksitleri ne olacak? Bir de görülen, bilinen en büyük eksik şu; insanlar ticaretten kazandıkları parayı gayrimenkule, arsaya, arabaya, eve, görünüşe, gösterişe, şatafata harcıyor. E böyle olunca ne oluyor sermayeden kısılıyor yani netice itibariyle Türkiye ticareti öğrenmeye başladı yavaş yavaş paran varsa ticaret yap paran yoksa çalış emeğini sarf et. Ha efendim ‘Para kazanamıyoruz.’ Nasıl kazanamıyoruz Bugün köylerde, belediye mücavir alanları dışında ya da mücavir alanlarda müsaade edilen yerde hayvan yok süt üretmiyoruz hayvan beslemiyoruz. Efendim maliyetler çok yüksek. 1 litre süt 30 lira olmuş. 200 hanelik bir köyde 10 hanede süt var. Bunlar da toplum. Şehirdeki insanlar neyse de köyde yaşayan insanlar komşudan parayla süt alıyor. Eğer her alanda üretim yapılırsa ne olur; bu memlekette bir planlama olur, bu memlekette bir huzur olur ama herkes patron, herkes patron hayalinde işte o zaman hayaller Paris gerçek Türkiye oluyor. Efendim bizden şimdilik bu kadar inşallah bereketli, kazançlı, güzel kazanılan mutlu olan bir Türkiye'de günlerde buluşmak üzere hoşça kalın, dostça kalın, Allah'a emanet olun.

MAKALANENİN  VİDEOSU İÇİN TIKLAYIN