Halep’te neler oluyor? ABD ve İsrail Yeni Bir Oyun mu kuruyor?

Abone Ol

Suriye'de muhalif güçler, uzun bir sürenin ardından Esad rejimine karşı Halep'te kapsamlı bir operasyon başlattı. Beş gündür devam eden çatışmalarda, muhalifler kent merkezi de dâhil Halep’in büyük bir bölümünü ele geçirmesinin ardından birçok dostum arayıp Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili düşüncelerimi sordu. Bende son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili olarak bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Konunun doğru bir şekilde anlaşılması için bazı soruların cevaplanması elzem bir durum.

Halep neden önemli? HTŞ Örgütü kim?

Olaylar neden şimdi başladı?  Türkiye, ABD ve İsrail olayların neresinde?

Halep neden önemli?

Suriye’nin ikinci büyük kenti olan Halep binlerce yıldır Ortadoğu’nun ticaret ve kültür merkezlerinden biri. Halep Türk Tarihi Açısından, Osmanlı döneminde İpek Yolu üzerinde stratejik bir ticaret merkeziydi. Osmanlı dönemine ait camiler, hanlar ve Türk evleri, Halep'in Osmanlı dönemine ait önemli mimari ve kültürel izlerinin kanıtıdır. 

2016 yılında Rusya'nın hava, İran'ın da kara desteğiyle rejim tarafından ele geçirilen Halep’in zaman içinde sosyolojisini değiştirecek sürecin başladığını dönemin CHP Genel Deniz Baykal’ın verdiği sert tepkide görüyoruz. Baykal’ın; "Halep bir Sünni İslam kentidir. Bu şehri Rusya'nın, Esad'ın, Şii güçlerin himayesine bırakmayı çok ciddi sorgulamak lazım." açıklamaları Halep’te hedeflenen şeyin ne olduğunu açıkça göstermektedir.

HTŞ hakkında neler biliyoruz? Kimdir Bu HTŞ?

Heyeti’t-Tahrir el Şam (HTŞ), El Kaide ve IŞİD’den koparak, Astana Süreci’nden de faydalanıp İdlib’de kendi emirliğini kuran, amaçları Esed rejimini devirmek ve yerine Sünni bir İslam devleti kurmak olan bir örgüt, Örgütün eski adı El-Nusra Cephesi’ydi.

Grubun lideri Ebu Muhammed el Colani, HTŞ ise “hiçbir örgüte veya partiye, El Kaide’ye ya da başkalarına bağlı olmayan bağımsız bir yapı” olduğunu iddia ediyor. Hatta örgüt, kontrol ettiği bölgelerde El Kaide yanlılarını tutukluyor. Birleşmiş Milletler raporların göre HTŞ, El Kaide’nin liderleriyle halen temas halinde. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşmiş Milletler (BM), Halep saldırısını yöneten HTŞ'yi uzun zamandır terör örgütü olarak tanımlıyor.

Peki, Türkiye HTŞ’ye destek veriyor mu?

Suriye Milli Ordusu’na (SMO) ait bazı birlikler de HTŞ ile ortak hareket etse de HTŞ ile SMO ilişkisi biraz karışık, bu bağlamda HTŞ, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından “terör örgütü” olarak nitelendiriliyor. Türkiye de HTŞ’nin El Kaide ile bağlantısı olduğunu düşünüyor ve HTŞ’yi terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Ancak Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) da HTŞ liderliğindeki saldırılara katıldığı da gelen bilgiler dâhilinde. Fakat kaç militan çatışmalara katıldı, ya da Türkiye’ye bu konu hakkında bir bilgi verdi mi, bu konuda bir açıklama yok.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli X hesabından yaptığı açıklamada, “Gelişmeleri, Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğüne atfettiğimiz önem ve terörle mücadeleye verdiğimiz öncelik çerçevesinde çok yakından takip ediyoruz” dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Suriye’de devam eden çatışmalara dair açıklama yaptı, Türkiye’nin çatışmalara müdahil olmadığını açıkladı. Sınırda tüm tedbirlerin alındığını söyleyen Fidan, “Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek hiçbir aksiyona girişmeyiz” dedi.

Peki, Çatışmalar Neden Şimdi Patlak Verdi?

Bölgede son zamanlarda yaşanan gelişmeler dikkate alındığında bu sorunun cevabı doğrudan ortaya çıkacaktır aslında. "Rusların Ukrayna'da dikkati dağılmış durumda ve çıkmazdalar.. Ukrayna savaşına odaklanmış Rusya, her ne kadar o savaşta üstünlük sağlamış bulunsa da, meseleyi halledecek ölçüde uçağını, pilotunu, askerini Suriye’ye ayıramıyor. Kuzey Kore’den asker takviye etmek zorunda kaldı. İran’da, bildiğiniz gibi zorda. İsrail’in Hizbullah’a vurduğu darbe ile Suriye’deki İran milisleri ve Kudüs Gücü’ne verdiği hasarlar ciddi boyutlarda. Irak’taki milislerden Halep’e takviye yapmaya çalışsa da Hizbullah’ın kırılan etkinliğini telafi etmesi zor gözüküyor.

HTŞ’nin aradığı altın fırsat ise İsrail’in Lübnan işgaliyle birlikte geldi. Savaşın başlamasıyla birlikte Halep civarında bulunan İran destek güçleri ve Hizbullah savaşçıları, hızla Lübnan cephesine kaydırıldı. Sahada oluşan boşluktan faydalanmak isteyen HTŞ ve Muhalifler ise geniş kapsamlı bir operasyon hazırlığına başladı.

Rusya ile İran’ın etkisizleştirildiği ortamda Esad yönetiminin, bırakın İdlib’deki yapıyı ortadan kaldırmayı, Rusya ve İran olmadan kendini ne kadar savunabileceği bile meçhul. Bu sebepledir ki Halep’e başlatılan operasyonun zamanlaması bu yüzden önemli.. Yani ortam hamle yapmaya elverişli, ama bunu daha da münasip kılan şey Ankara’nın madem siz görüşmelere yanaşmıyorsunuz tepkisi mi? Bilindiği gibi bundan kısa süre önce bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Esed’e görüşme çağrıları yapılmış bu çağrılar sonuçsuz kalmıştı. Türkiye diplomatik anlamda bu operasyonu üstlenmese de sahada fiili anlamda operasyonda Türkiye’nin yeşil ışık yakma olma ihtimali yüksek gözüküyor.

                                          

                                      

İsrail ve ABD’nin  “Davut Koridoru” Planı Yeniden Devrede !!!

Davut Koridoru ‘nu hiç duydunuz mu?

İsrail'i Suriye üzerinden Irak'a bağlayan koridor…

Sözde Kürdistan'ı denize çıkaracak olan yeni rota… Davut Koridoru Vaat Edilmiş Topraklara Büyük İsrail'e giden yolun tarihi adıdır. Son olaylar İsrail'in bu planı adım adım hayata geçirme niyetinde olduğunu gösteriyor.

Herkesin bildiği gibi küresel hegemonya denizlere dayalıdır. Büyük güçler, denize açılamayan (landlocked) ülkelerin zamanla yok olacağının farkındadır. Dolayısıyla bir 'Kürdistan Devleti' kurulacaksa, mutlaka denize ulaşmalıdır. Bu maksatla Suriye'nin kuzeyinden Doğu Akdeniz'e açmaya çalıştıkları 'Kürt Koridoru', Türk Silahlı Kuvvetleri'nin harekâtları neticesinde engellendi. Ancak ABD-İsrail, bu arzusundan vazgeçmedi…

Gazze'de taş üstüne taş bırakmayan katil İsrail binlerce yıldır vaat edilmiş toprakların hayali ile yaşıyor. Arz-ı Mev'ud için büyük planlar yapan İsrail'in bir diğer planı da Davud Koridoru. ABD'nin bölgedeki B planı olarak da bilinen bu koridor, sözde Kürdistan'ı denize çıkarmayı hedefliyor. Bu proje ile amaç Tel Aviv'den Golan, Suveyda, Tanf, Humus, Deyrizor hattından Haseke'ye oradan da Irak'a uzanan bu yol ile terör örgütleri üzerinden Irak-İsrail arasında ekonomik ve güvenlik koridoru oluşturmak.

Son zamanlarda buna uygun adımlar atan ABD, Suriye'deki vekil gücü terör örgütü PYD/YPG'den Deyrezor'un güneyine inmesini istedi. Bunun yanında Ürdün, Irak, Suriye üçgeninde bulunan Tanf Üssü'nde yeni bir askerî güç oluşturuldu, bu örgüt de terör örgütü PKK/PYD ile ilişkilendirildi. İsrail'in Filistin'deki harekâtını Suriye'ye genişletebileceği değerlendiriliyor. Böyle bir durumda hedef Golan Tepeleri, Tanf Üssü ve Deyrezor arasındaki bölgelerde konuşlu Suriye-İran güçlerini etkisiz hale getirmek olacaktır.

 Öyleyse ABD, bu savaşta kimi hedef almış olacak? Uçak gemileri, Doğu Akdeniz’e Hamas için gelmedi herhalde... ABD ve İngiltere’nin uçak gemileri, Türkiye için Doğu Akdeniz’e getirilmiştir; Hamas için değil...

Tabii bu uçak gemileri, Hamas için fazladır ama Türkiye için az gelir. Türk SİHA’sını düşürmeleri de bu yönde bir işaretti... Daha önce çizilen 1947-1967 ve 1980 sınırlarını sistematik katliam dizeleri ile ihlal eden ve yayılmacı tutumunu çok daha tehlikeli seviyelere çıkaran İsrail’in Türkiye ile kara mesafesi 268 kilometreye kadar düştü.

ABD ve İSRAİL Suriye’de DEAŞ Benzeri Yeni Bir Oyun mu kuruyor?

ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da her sistem için kullanışlı iki İngiliz anahtarı var DEAŞ ve PKK-YPG Terör örgütleri. Herkesin bildiği gibi 2015 yılında Irak ve Suriye’de birden bire ortaya çıkan DEAŞ önemli bölgede önemli topraklar ele geçirmişti. Birçok kişi bunların kim olduğunu dahi bilmiyordu fakat arkalarından ABD ve İsrail çıktı.

Uzun zamandır bu örgütlerden ses çıkmıyordu. Galiba bugünde Suriye’de geçmiştekine benzer şeyler yaşanıyor gibi gözüküyor… Rusya ve İran’ın kendi sorunlarıyla meşgul olduğunu gören HTŞ birden bire harekete geçti ve Halep’i ele geçirdi. Halep önemli bir şehir Şamdan sonra uluslararası havalimanı bulunan ikinci şehir… Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), havalimanın kontrolünün "Kürt güçlerin elinde olduğunu" iddia etti. YPG güçleri ile herhangi bir çatışmaya girmeyen HTŞ’nin kesin olmamakla birlikte havalimanını YPG güçlerine bıraktığı iddia ediliyor.. Böyle bir şey Türkiye için kabul edilebilir bir durum değildir.. ABD’nin Suriye’nin güneyini bu örgütleri kullanarak temizlemeye çalıştığını görüyoruz. Muhtemelen bu örgütler görevlerini yerine getirdikten sonra tekrar kendi mecralarına çekilecekler veya çekilmeye zorlanacaklardır.

İsrail-Hizbullah ateşkesinde asıl amaç ne?

Suriye’nin güneyini işgal etmeyi planlayan Netanyahu önce Hizbullah ile bir ateş yaparak yeni hedeflere yöneleceğinin sinyalini verdi. Lübnan ile ateşkese varıldığını açıklayan Netanyahu, Suriye topraklarına gözünü diktiklerini "Beşar Esed ateşle oynuyor" sözleriyle vurgulayan Netanyahu, "İran'ın nükleer silah elde etmesini engellemek için her şeyi yapmaya kararlıyım" dedi. Ateşkes ile birlikte Filistin operasyonunu Suriye’ye kadar genişletmeyi düşünen İsrail’in hedefi Golan Tepeleri, Al-Tanf üssü ve Deyrizor arasındaki bölgelerde konuşlanmış İran yanlısı paramiliter unsurları etkisiz hale getirmek olacak.

Her şey BOP için mi?

Daha önceki yazılarımda ve konuşmalarımda birçok kez dile getirdiğim konu BOP projesi aslında. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ABD tarafından ortaya konmuş olup coğrafî olarak çoğu Müslüman ülkeleri kapsayan enerjiden güvenliğe, ekonomiden siyasal alana, bölgede Amerika lehine değişim ve dönüşümü amaçlayan iddialı bir projedir. Her ne kadar Büyük Ortadoğu kavramı 11 Eylül saldırılarından sonra kullanılmaya başlanmışsa da ilk kez 90’lı yıllarda ABD Silahlı Kuvvetleri Dergisi olan Joint Force Quarterly (JFQ)’ de J. H. Binford Peay tarafından yazılan The Greater Middle East başlıklı makalede bahsedilmiştir.

2003 yılında Eski Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan bir makale, "Ortadoğu'da Türkiye de dâhil 22 ülkenin sınırları değişecek" ifadesiyle başlayan analizlere kaynaklık ediyor. Bu yazıda Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 22 ülkenin sınırları değiştirilmek isteniyor şeklinde gündeme gelmiş ve yıllar geçtikçe bu ülkelerde sırasıyla iç karışıklıklar medyana gelmişti. 2011 yılında başlayan Arap Baharı, İslam coğrafyasında bazı diktatörlerin iktidarının sona ermesinin yolunu açmakla beraber bölgeyi, dış güçlerin müdahalesine müsait bir zemine taşımış, coğrafyamızda var olan bazı sorunların kronikleşmesine, istikrarsızlığın derinleşmesine ve kaosun hâkim olmasına sebebiyet vermiştir.

Sudan Arap Baharı sürecinden önce ikiye bölünmüş Güney Sudan, Sudandan ayrılmıştır. Yemen, iç bölünmeler ve bölgesel güç mücadelesi ile ağır bir yıkıma maruz kaldı. Libya: Kaddafi'den sonra her şey tufan ve bitmeyen vekâlet savaşları, maalesef ülke silahlandırılmış yüzlerce milis gücünün kendi derebeyliğini kurmaya çalıştığı bir döneme tanık oluyor. Irak ise zaten uzun yıllardır merkezi otoritenin kaybolduğu Suriye benzeri bir bölünmüşlük ile yaşamaya çalışıyor. Suriye: İsyan ettiğine bin pişman bir ülke, Suriye'de rejim değişmediği gibi ülke vekâlet savaşları, sayısız radikal İslamcı örgütün palazlanması ve dış müdahaleleri izleyen kanlı bir koridordan çıkamadı. Ülke defacto bir şekilde Sünniler, Nusayriler ve Kürtler arasında çe bölünmüş durumda. Türkiye de bölgedeki gidişatı etkileyen en önemli ülkelerden biri olarak görülüyor.

Ülkemizin gelecekte ne gibi olaylara gebe olduğunu düşünebiliyor musunuz?  Yakın tarihte bölgemizde olanlara baktığımızda çok daha net görüyoruz.  Başkan Bush’un Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’ın 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post’ta Transforming The Middle East başlıklı makalesinde, Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar 22 ülkenin yeniden yapılandırılacağını ifade etmesi, günümüz Ortadoğu’sundaki olayları anlamlandırmamız açısından aslında çok önemli. İsrail’in Nihai hedefi Büyük İsrail’i yani Vaadedilmiş Toprakları ele geçirmektir. Bu ülkü doğal olarak bizim ulusal güvenliğimizi de tehdit etmektedir.

Bölgede Olan Gelişmeleri Nasıl Okumalıyız?

Bu operasyon, Suriyeli muhaliflerin Mart 2020'den bu yana rejim güçlerine karşı gerçekleştirdiği ilk büyük saldırı olarak kayda geçti. Suriye'de Halep'in kaybı, Esad'ın yalnız kaldığını gözler önüne seriyor…. Son gelişmeler, Esed'in, uzun süredir en büyük destekçisi olan Rusya'nın dikkatinin Ukrayna'ya kaymasıyla yalnız kaldığını gözler önüne seriyor.

Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'in düşmesiyle birlikte Esad, ülke çapında desteğini kaybetmiş görünüyor. Savaşın en kritik anlarında Rusya ve İran'ın stratejik zayıflıkları da muhaliflerin daha hızlı ilerlemesine olanak tanıdı. Esed için Halep'siz bir hükümetin gerçek anlamda "işlevsel" olamayacağını ifade etmek gerekir. Rusya'nın bölgedeki etkisinin büyük ölçüde azalması Esed için büyük bir tehdit oluşturmakta.

Türkiye özelinden konuşursak; direkt bir mücadeleye girilemeyecek kadar güçlü bir devlet. O yüzden terör üzerinden etki edilmeye çalışılıyor. Bu terör gruplarının bir şekilde nefes borusunu İsrail'den alması gelecekte bu toprakların İsrail tarafında kontrol edilebilmesi senaryosu çokça konuşuluyor.

İşte tüm bu nedenlerle, Türkiye Davut Koridoru’nun kullanılmasını ne pahasına olursa olsun, kendi bekası için muhakkak önleyecek sosyo-politik, ekonomik ve askeri tedbirleri almak zorundadır. ABD ve İsrail’in bu amacını, görmezden gelmek büyük bir aymazlık olur. Bu nedenle Suriye ile zaman yitirmeden görüşülmeli ve ABD-İsrail planları boşa çıkarılmalıdır.

Türkiye, kendi bekası ve güvenliği için mutlak suretle Suriye’de bozulan demografik yapının yeniden tesisi açısından Halep’i de içine alacak şekilde güvenlik koridorunun bir an önce hayata geçirilmesi ve bu bağlamda yerlerinden edilen Suriyeli göçmenlerin bu bölgeye güvenli şekilde yerleştirilmeleri son derece önemlidir. Suriyeli yetkililerin bu çözüme ikna olmaları, hiç şüphesiz Türkiye’nin Suriye’de etkin rol oynamasını engellemeye çalışan İsrail’in oyununu da bozacak nitelikte bir gelişme olacaktır.

Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfus alanını sınırlamaya yönelik ABD ve Siyonist İsrail oryantasyonlu her türlü hamleye karşı elbirliği ve güç birliği ile hareket etmek artık kaçınılmazdır. Türkiye, zaman yitirmeden bölgemizdeki ülkelerin tümüyle kalıcı ittifaklar oluşturmalı. Hiç kimse unutmasın ki başka Türkiye yok!

Selam ve Dua ile

Dr. Cemal KAZAK