KAPIDAN YETİŞEN TOSUNDAN ÖKÜZ OLMAZMIŞ
SİYASETÇİ RAKİP GÖRDÜĞÜ İÇİN BÜROKRATLARI İSTEMİYOR MU?
DÜZCELİ BÜROKRATLAR NEDEN YOK?
Düzce'nin bürokratlarından bahsetmiştik. Hani ‘Ağaç dallarıyla büyür’ derler. Devlette ve siyasette sizden insanlar olmadığı sürece memlekete hizmet bir hayli zor olur. Eski bir söz var. ‘Kapıda büyüyen tosundan öküz olmaz.’ Eskiden makineleşme yok, hayvanlar çift sürüyor. Bunlara da isim verilirmiş, Karagöz, sakar… Dışarıdan gelen danaları, tosunları kapıdaki öküzle çiftleştirince isim verilirmiş. Ama kapıda yetiştiyse o kapının ahırında yetiştiyse onun ismi tosun olarak kalırmış. Bir isim bulamazmış. Kapıda yetişen tosundan öküz olmaz. Düzce'de maalesef son yıllarda bürokratlar yok. Düzceli bürokratlar yok. Çünkü siyaset istemiyor sanırım. Düzceli, devletin kurumlarında, bakanlıklarda diyelim ki 10 genel müdürümüz var. Bunun gibi üst seviyede insanlarımız var. Peki niye istemez siyasetçiler? Yarın kendilerine rakip olur. Rakip olacağı için bürokrat istemezler memleketinden. Onu güçlendirmezler. Maalesef son yıllarda Düzce bürokrasi konusunda öksüz kaldı. 1-2 tane örnekle bu iş olmaz. Ben aksi bir şey söylüyorsam burada etkili ve yetkili kim varsa bu konuyu siyaset makamında konuşmalı.
DEVLETİN DUYGUSU DOĞRUSU OLMAZ, AKLI OLUR
Devlet, Allah'ın yeryüzündeki silüeti gibidir. Devletin duygusu olmaz, devletin doğrusu da olmaz. Devletin aklı olur. Devletin sevgisi olmaz, devletin nefreti de olmaz. Devletin vicdanı olur, devlet enaniyetten veya mazlumiyetten beslenmez. Devlet insanların huzuru, mutluluğu ve gelişmişliği noktasındaki değerlerden beslenir. Biz devlet geleneğini, devleti Metehan atamızın kurduğu nizamdan bugüne kadar gelen yapıyla biliyoruz. 2 bin 500 yıllık devlet geleneği olan Türk milletiyiz. Türk milletini dünya tarihinden çıkardığınız zaman tarih yazamazsınız. Biz Ülül-emr’e itaat, Başbuğ’a hürmet ve hana tabiyet kültürüyle yetişmişiz. Orta Asya'da Şamanist olduğumuz zaman da böyle, İslamiyet’e geçtikten sonra da bu böyle. Genlerimizde bu var. Devlet vahaya giren bir su gibi orayı yeşillendirir, imar eder, ferah hale getirir. Devlet vatandaşına maddi, manevi, içtimai olarak fırsatlar oluşturur ama bir de devleti yönetenler var. Bir de devletin sahipleri var. Çiftliğin bir sahibi var, bir de çiftliğin kahyası var. Çiftliğin sahibi yani devletin sahipleri çok ön planda olmazlar. Çiftliğin kahyaları veya devletin yöneticileri olur ön planda. Ama devletin sahipleri, Metehan dedemizin kurduğu nizama göre bilinmezler, görünmezler, duyulmaz, fark edilmezler. Ancak devletin yönetim kademesinde, kendini devlet gibi görenlerin, hayatta başlarına gelen mahcubiyetleri biliyoruz. Çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz, ülkemiz de geçiyor.
SANAYİ SİTESİNDE DEVLETİN GÜCÜ DEĞİL ŞEFKATİ GÖSTERİLMELİ
ÖZLÜ’NÜN BÜYÜK BAŞARISI
RİYASETİN DE EMEKÇİNİN DE NİYETİ AYNI, ARADAKİLERİN NİYETİ BOZUK
Gündemimiz sanayi sitesindeki esnaf. Dükkanlarının değişmesi konusu. Buna karşı olan var mı? Ben buna karşı çıkan olmayacağı kanaatindeyim. Peki buradaki sıkıntı ne? Burada bir başarı var, bir başarısızlık var. En büyük başarı; Faruk Bey'in o Küçük Sanayi Sitesi arazisini alması. Mükemmel bir adımdır ama bundan sonraki süreç yöneten, bilgi veren, yönlendiren süreçte başarı yok. Memnun olmak lazım, herkesin memnun olacağı bir sonuç çıkarsa başarı olur. Benim her zaman bir tezim var. Meselede bir mutlu olanlara bakacaksınız, bir kazançlı olanlara bakacaksınız bir de mutsuz olanlara, kaybedenlere bakacaksınız. Küçük Sanayi Sitesi Kültür Mahallesi’nde bulunan bu yapıda yine söylüyorum. Küçük Sanayi Sitesi esnafı mutlu mu? Değil. Peki süreci üst noktada yöneten Faruk Özlü mutlu mu? Değil. Peki bunun mutluluğu kimde? Mutluluk kimde? O noktaya geldiğimizde şeytan adamın kulağına ezan okuyor. Bir belediye başkanı var, bir alanı Küçük Sanayi Sitesi adına tahsis etmiş. İSKİ engelini bertaraf etmiş. Ancak süreçte esnafa bir tebligat yapılmış. ‘1 Mart'a kadar burayı terk edin, terk etmezseniz suyunuzu keseriz.’ diye. Peki alternatif var mı? Güzel bir alan tahsis edilmiş, süreci idare edenler, buradan menfaat ve hesabı olanlar ortalığı karıştırıyor. Zanaatkar, kiracı, mülk sahipleri oradan para kazanan adamlar, bu insanların hepsinin ortak noktada darılmadan, kırılmadan, ezilmeden, devletin demir yumruğunu hissetmeden, devletin şefkatli elleriyle bir sonuca gidilebilir mi?
İletişimde bir sıkıntı var, aracılar var bu işte. Birisi oda başkanını değiştirmek istiyor. Birisi oda başkanı olarak devam etmek istiyor. Kasap et, koyun can derdinde. Atlar yukarıda tepişirken, merkepler eziliyor. Birileri menfaat, rant ve ego derdinde, birileri sağlıklı bir dükkan derdinde. Biri riyaset makamında eser bırakmanın derdinde. Ortada neden buluşulamıyor? Kenardaki birilerinin hesabı, kitabı, menfaati, egosu, beklentisi bütün ortamı allak bullak ediyor. Sanayi Sitesi’ndeki kiracı olan zanaatkarın ve buradaki mülk sahibinin ‘Allah Faruk Özlü’den razı olsun.’ diyebileceği bir noktaya gelmesi için Faruk Özlü aradaki engelleri yani aradakileri kaldırması lazım. Doğru bir tane. Amaç Düzce'yi güzelleştirmek. Bir tarafa yaz, bir tarafa kış; bir tarafa hüzün bir tarafa mutluluk olmaz. Ortada bir nokta olması lazım. Şu niyette, riyaset makamının, belediye başkanlığının belediye başkanının derdi, orayı güzel, nezih bir hale getirmek. İş burada patlıyor, para. Belediye kazanmaz, belediye kazandırır. Eve lazım olan camiye harammış. Burası ev. Sanayi Sitesi’nin insanı orada 350- 400 kişi var. Bunlar ev, zanaatkar. Bunların hakkını, hakikatiyle dünya ve ahiret vebaliyle verecek ortak bir çözüm üretilmeli. Niyetler güzel, niyeti hayır olanın akıbeti hayır olurmuş. İnşallah hayırlı ortak bir nokta olur. Birilerinin de hesaplarını, riyaset makamıyla tabandaki bozar. Aradakiler ne olursa olsun. Çünkü o aradakiler her zaman vardı, her zaman da olacak.