CAHİL OLMAK NE GÜZEL! HER ŞEYİ BİLİYORSUN…

Abone Ol

İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener bir açıklama yaptı: “6’lı Masa noter masası olmuştur biz bu noterliği kabul etmeyiz, Biz Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’nu tavsiye ettik. Yaptığımız araştırmalara göre bu isimlerden biriyle seçimi kazanabileceğimiz gördük. bu anlamda da “biz noter masası da kumar masası da olmayız” diyerek çok ciddi açıklamalar yaptı. Dün akşamdan beri 6’lı Masa’da gerilim devam ediyordu ve 6’lı Masa’nın hükmü bitti…

Şimdi yerelden baktığımızda Sayın Kılıçdaroğlu bir sebep, Sayın Akşener bir sonuç peşinde: Nasıl sebep peşinde? Kemal Kılıçdaroğlu’nun amacı seçimde yenile yenile büyümek ve bir daha seçime girerek, yenilse de bir rövanş yapma peşinde. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında kazanma şansı bile yok. Kılıçdaroğlu rakip bile değil.

Sayın Akşener de sonuç peşinde. Yani Seçim sonunda kazanacak bir aday... Akşener dedi ki “Güneşin pırıl pırıl karşısında durmak varken uzun gölgelerde kalmak var.” Yani tabiri caizse Kılıçdaroğlu ile biz bu seçimi kazanamayız.  Aylardır verdiğimiz mücadelede geldiğimiz nokta biz bu seçimi Kılıçdaroğlu ile kazanamayız. Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu olmalı diyor.   Hangisi aday olacak bundan sonraki süreç nasıl yürüyecek onu da zaman gösterecek.

Depremler, afetler dolayısıyla toplumda travmalar var. Bu siyasete de yanmışız durumda. Mesela Kızılay’ın Ahbap Derneği’ne sattığı satış… Gidip yurtdışından alsaydı Ahbap Derneği. Kızılay’dan yapılan satışla Ahbap Derneği’nin verdiği 48 milyon dengesine baktığımızda bu satış, bu yardım, bu temas, bu ilişki veya bu ticaret siyasete nasıl dönüştü? Kim kaybetti burada. Burada kaybedenler siyasete yön verenler. Yani Cumhur İttifakı ciddi bir kayıp yaşadı. Büyük bir eleştiri aldı. Kimin üzerinden? Çok kutsal bir yardım kuruluşu olan Kızılay üzerinden. Eskiden çoluk çocuğuna kızan babalar “malımı mülkümü Kızılay’a veririm ona göre ” derdi. Kızılay’ın bu ulvi ve büyük davasının samimiyeti, mahremiyeti asaleti ve hayır sebebi ortadan kaldırılmak için büyük bir mücadele veriliyor. bu kavganın sebep ve sonucu kime yarar?  Kimseye yaramaz.

Peki durumu bu noktaya getiren Kızılay başkanı ne yapmalı? İstifa etmeli. Gayet doğal. “Ben Sayın Cumhurbaşkanı ve siyasi iradenin verdiği ağırlığı taşıyamadım. Bir hata yaptım.  Bu hatadan dolayı gerek kurumsal gerek siyasal olarak millete olumsuz düşünce oluşturdum.” Diyerek istifa et. Ne olur ki?

Siyasetçinin tohumunu bürokrat yani icra makamı eker. Siyasetçi biçer. Eğer verimliyse, makulsa, mantıklıysa buradan artı sonuçlar çıkar. Para kazanır, imkan kazanır, moral kazanır eğer tohuma maddesel bakarsak.  Ama siyasi olarak bakarsak da o tohumlar ne kadar yeşerir? Topluma ne kadar fayda sağlarsa siyaset ve devlet noktasında o kadar daha yüce sonuçlar alır.

Ama ne oldu? Hesabı verecek olan siyaset. İcraatı yapan bürokrat. Sonuç: Gene siyasete hesap soruluyor.  Bornova Belediye Başkanı’nın bir sözü vardı: “ Depremin alanı o kadar büyük ki, felaketin adı o kadar büyük ki; bunun üzerinden siyaset yapmak yani şu eksik kaldı bu eksik kaldı demek… İşte bunun, bunun ne islami, ne insani, ne ahlaki ne de vicdani yanı yok. Yapamaz. Bir İngiltere büyüklüğündeki alan afete maruz kaldı. Bunun üzerinden siyaset olmaz. Sende bunu becerememişsin Kızılay Genel Başkanı… İstifa et. Ne olur ki? Dünyanın sonu mu gelir.  Toplumda zaten güven noktasında, işlem noktasında, temsil ve üslup noktasında bir zafiyet oluşmuş.  Bu insanların hiç mi hakkı yok. Hiç mi hatırı yok?

“Cahil olmak ne güzel ne güzel. Her şeyi biliyorsun.” diyor büyüklerden biri… Cahil her şeyi bilir. Siyasetin bürokrata, bürokratın siyasete dönüşümünü şöyle tasvir edebilir. Davul siyasetin boynunda. Tokmak bürokratın ve ya icra eden kurumun elinde. Olmaz. Davul da tokmak da senin elinde olacak. Çalıyor mu? Çalacaksa da temposunu iyi tutturacak. Tutturamıyorsa sen alacaksın elinden. Çünkü tempoya göre çalınacak ki insanlarda güzel bir ses oluşsun.

Yerele geldiğimizde Düzce’de yavaş yavaş sular ısındı.  Aday adayları filli olarak ortaya çıkıyor. Görüşmeler yapıyor. Burada bir gerçek var ki eskiden daha önceki dönemlerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın veya parti liderlerinin işaret ettiği isim milletvekili adayı seçiliyordu. Şuanda değişti. Tabanda başkanlık sistemine geçildikten sonra Cumhurbaşkanı’na oy verenler  “milletvekili listesine bakacağım.” diyor. Her partide eski kokuşmuş bir yere gelmiş artık olmuş insanlar değil yeni insanlar yeni Ömerler istiyor halk. Bir dönem, iki dönem, üç dönem yeter tamam. Düzce’deki insanlar da Düzce’de kendisini görecek kendisini bilecek, beraber yaşamış, beraber ölecek, milletvekilliği döneminden sonra da oturup istişare edebileceği insanlar istiyor. Garip gurbetçiler, millete tepeden bakanları millete maraba gibi bakanları istemiyor millet. Sen nereden biliyorsun diyorsunuz? Ben insanları dinliyorum. Akşener’in açıklamaları ile Düzce siyasetinde ve Türkiye siyasetinde devrim niteliğinde gelişmeler yaşanabilir. Bu gelişmeleri yerelde ve genelde iyi okuyamayan siyasi partiler seçimin sonunda ancak yorum yapar.

Biliyorsunuz. Yakında Ramazan-ı Şerif geliyor. Recep Şaban, Ramazan diye gidiyor aylar. Şaban demişken bu memlekette Şaban adını kimse koymadı. Çünkü bu memlekette insanları güldüren İnek Şaban filmleri oldu. Şaban filmleriyle Şaban adını rencide edip milleti güldürerek dalga geçtiler.

Şaban ayından sonra Ramazan ayına geçeceğiz. Et fiyatları var. Şu anda kıymanın kilosu gelmiş 25 TL’ye. 1 ay önce 120-130 TL civarındaydı. Bir ayda ne oldu da 250 TL’ye çıktı. Et ve Balık Kurumu diye bir kurum var bu ülkede. Bildiğim kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı 2-3 ay önce bu günleri görüp bu kuruma hayvan ithal edin diye talimat veriyor. 2 aydan beri Et ve Balık Kurumu veya Tarım Bakanlığı bunun tedbirini almıyor. Ne oldu? 250 TL’ye çıktı kıymanın kilosu. Ramazan ayından gelinen noktaya bak. 2 ay sonra da Kurban Bayramı’nda bir hisse fiyatı 7-10 Bin TL’den aşağı olmaz derler. Gerek bürokrat gerekse atama noktasında size irade verilmiş. Bu milletin derdiyle dertlenin diye. Gerek Kızılay gerekse Et Balık Kurumu’ndaki hadiseye baktığımız zaman bu milletin derdiyle dertlenen hassasiyetleriyle hassaslaşan pek irade görmüyorum. Ben buradan sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum. Et bir ayda bu fiyata çıkarken, devletin atacağı adımları atamayanlara gereğini yapın. 250 TL’ye et yenmez. Yazık günah. Yani netice itibariyle bunlar; olabilecek vakti zamanında çözülebilecek şeyleri çözmüyorlar. Etmiyorlar. Eylemiyorlar. Eylemiyorlarsa orada işleri ne?

PROGRAMIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ...